Hocamın duyurularından aşırdım, Tratak benim çok keyif aldığım, çok kıymetli çalışmalardan biridir. Bu sezon tekrar açılışı yapıyormuşuz, yoga yapan, yapmayan tüm dostları bekleriz.
"Dostlarım merhaba,
Aşramımızın duyuru kısmında da okuduğunuz gibi, son derece faydalı bulduğum ve geçtiğimiz dönemlerde de bolca katılımla yapmış olduğumuz TRATAK çalışmaları 3 ekim pazar saat 19:00 da sevgili Pınar önderliğinde bu dönemde de başlıyor.
Tratak için ben bilinçli bakan gözün yogası derim zira bu çalışma bakışı, görmeyi, gördüğünü detaylandırmayı, detayların içinden biri bulmayı öğretir . Daha kısa bir tarifle gözü terbiye eder... Tratak çalışmasının ilk ve en önemli etkisi konsantrasyon kabiliyetindeki çok belirgin artıştır...
Yoga sınıflandırmasında bir kriya yani arınmadır. göz ve bilinç, bakmak, fokuslanmak ve gördüğü ile bütünleşmek yolu ile arınır. Mucizevi bir meditatif konsantrasyon pratiğidir.
Mental ve fiziksel bakımdan pek çok faydaları bulunmakta hatta göz yapısı ve göz kasları üzerine olumlu etkileri de tespit edilmiştir.
Rahat rahat katılabilmeniz için onu haftasonuna özellikle de saat 19.00 a koyduk böylece gerek haftanın bitirilmesi ve gerekse de yeni haftaya tazelenmek açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.
Bu çalışmaya, aşramımızda yoga çalışmalarına katılmayan dostlarımız da rahatça gelebilirler.
Hepinizi bekliyoruz.
Sevgiyle kalınız
EA"
Salı, Eylül 28, 2010
Cuma, Eylül 24, 2010
Koca Popo Aliş.
Aliş artık koca popooooo. Kumaş bezlerde mini boyları geride bıraktık, 9-14 kiloya gectik, mutluyuz gururluyuz.
Bu kağıt bez yerine kumaş bez kullanımı dünyanın en rahat şeyiymiş, bu arada kayıtlarda bulunsun diye, adadan istanbul evine taşınma döneminde kullanmış olduğumuz kağıt bezler sayesinde bebeğimiz isilik oldu, desitinle geçirdik isiliği, bu arada tüm o cehennem sıcaklarında Aliş'in poposunda bir gram pişik ve silik olmamıştı, elbette durdum düşündüm, hem dünyanın ağacı yok oluyor, hem cebimden eşek yüküyle para çıkıyor, birde üstüne oğlanın poposu isilik ve pişik. I-ıh, ben almayayım böyle aşkın ızdırabını,çokta vakit kaybetmeden derhal ek bez satın alayım, büyük popo bezlerinde stoğumda 7 adet var zira.
Tekrar şiddetle annelere ve adaylarına tavsiye ediyorm, en azından bir tur deneyin aman ben yapamıyorum rehavetine kapılmadan önce. ahanda link..
Aliş'in henüz başladığım ayak çalışmasından bir örnek.
Ofis halleri isimli çalışmamdan..
Bu kağıt bez yerine kumaş bez kullanımı dünyanın en rahat şeyiymiş, bu arada kayıtlarda bulunsun diye, adadan istanbul evine taşınma döneminde kullanmış olduğumuz kağıt bezler sayesinde bebeğimiz isilik oldu, desitinle geçirdik isiliği, bu arada tüm o cehennem sıcaklarında Aliş'in poposunda bir gram pişik ve silik olmamıştı, elbette durdum düşündüm, hem dünyanın ağacı yok oluyor, hem cebimden eşek yüküyle para çıkıyor, birde üstüne oğlanın poposu isilik ve pişik. I-ıh, ben almayayım böyle aşkın ızdırabını,çokta vakit kaybetmeden derhal ek bez satın alayım, büyük popo bezlerinde stoğumda 7 adet var zira.
Tekrar şiddetle annelere ve adaylarına tavsiye ediyorm, en azından bir tur deneyin aman ben yapamıyorum rehavetine kapılmadan önce. ahanda link..
Aliş'in henüz başladığım ayak çalışmasından bir örnek.
Ofis halleri isimli çalışmamdan..
Koca Popo Aliş.
Leo Aliş artık koca popooooo. Kumaş bezlerde mini boyları geride bıraktık, 9-14 kiloya gectik, mutluyuz gururluyuz.
Bu kağıt bez yerine kumaş bez kullanımı dünyanın en rahat şeyiymiş, bu arada kayıtlarda bulunsun diye, adadan istanbul evine taşınma döneminde kullanmış olduğumuz kağıt bezler sayesinde bebeğimiz isilik oldu, desitinle geçirdik isiliği, bu arada tüm o cehennem sıcaklarında Aliş'in poposunda bir gram pişik ve silik olmamıştı, elbette durdum düşündüm, hem dünyanın ağacı yok oluyor, hem cebimden eşek yüküyle para çıkıyor, birde üstüne oğlanın poposu isilik ve pişik. I-ıh, ben almayayım böyle aşkın ızdırabını,çokta vakit kaybetmeden derhal ek bez satın alayım, büyük popo bezlerinde stoğumda 7 adet var zira.
Tekrar şiddetle annelere ve adaylarına tavsiye ediyorm, en azından bir tur deneyin aman ben yapamıyorum rehavetine kapılmadan önce. ahanda link..
Aliş'in henüz başladığım ayak çalışmasından bir örnek.
Ofis halleri isimli çalışmamdan..
Bu kağıt bez yerine kumaş bez kullanımı dünyanın en rahat şeyiymiş, bu arada kayıtlarda bulunsun diye, adadan istanbul evine taşınma döneminde kullanmış olduğumuz kağıt bezler sayesinde bebeğimiz isilik oldu, desitinle geçirdik isiliği, bu arada tüm o cehennem sıcaklarında Aliş'in poposunda bir gram pişik ve silik olmamıştı, elbette durdum düşündüm, hem dünyanın ağacı yok oluyor, hem cebimden eşek yüküyle para çıkıyor, birde üstüne oğlanın poposu isilik ve pişik. I-ıh, ben almayayım böyle aşkın ızdırabını,çokta vakit kaybetmeden derhal ek bez satın alayım, büyük popo bezlerinde stoğumda 7 adet var zira.
Tekrar şiddetle annelere ve adaylarına tavsiye ediyorm, en azından bir tur deneyin aman ben yapamıyorum rehavetine kapılmadan önce. ahanda link..
Aliş'in henüz başladığım ayak çalışmasından bir örnek.
Ofis halleri isimli çalışmamdan..
Salı, Eylül 21, 2010
Din olarak Yoga üzerine eleştirel yaklaşımlar.
Son zamanlarda bir sürü gruptan e-mailler geliyor, açılan yoga merkezleri, vegan restaurantlar, eğitim sertifikaları, fahiş ücretler, acaip işler. EĞitimlerden elbet belli bir ücret alınmalı, o okulun kirası, gideri neyse onu idame edecek kadar, ama adam başı 2000 avrolar değil hahahyt...
Ben uzun yıllardır yoga yapıyorum, yoganın ruh/zihin/beden dengesi olduğunu savunurum hep, hocamın her zaman dediği gibi,"eğer kırmızı ışıkta durduğun için direksiyonu yumruklamıyorsan bu yogadır", dünyevi hayata entegre edilmiş yoganın kısa tanımı budur. Yıllardır hocamın öğrettiği, benim de takip ettiğim ekolun özü budur, yoga bir inanç sistemi değildir, bir dinse hiç değildir, hangi yoga merkezi ki gelin birlikte oruç tutalim, gelin birlikte satsanglar yapalım, gelin beraberce puca yapalım diyorsa , aman diyeyim hemen vınlayın ordan. Oruç tutmak isterseniz de en güzel oruç bizim kendi dinimizin orucudur. Mis gibi 30 gün, iradenize hakim olun, arının temizlenin.
Ha eğer inanç boşluğunuz varsa, ben 35 yaşıma geldim, neye inanacağımı bilemiyorum diyorsanız, kendinize bir din arıyorsanız Hinduizmde bir din elbette, ama yoga asla bir din değil. Benim şahsi görüşüm Suryanamaskara adı verilen 12 adet asananın 12 kez tekrarından oluşan Güneşe selamın dahi mantralar eşliğinde yapılmaması yönündedir.Anlamadığım bir dilde firi firi neden mırıldansın ki insan durduk yerde, değil mi ama?
Aman Tanya işin mi yok şimdi bu konu diyorsanız, ben rahatsızlandım bu konulara ilişkin bu kadar rahat e-mail almaktan, yok bilmem kimin reenkarnasyonu Himmet Bey'in doğumgünü, haydi gelin tütsüler eşliğinde kutsanırken bunu kutlayalım..Pıf..Beyoğlunda zorla ele tutuşturulan incilden ne farkı kaldı ki şimdi bunun?
O kadar Hindistan'a gittim geldim, bir mantram bile yok...ama itiraf edeyim Hindistan yavaştan kendini sevdirir.
Swami Rama aşramında Yogini Tanya..
Ben uzun yıllardır yoga yapıyorum, yoganın ruh/zihin/beden dengesi olduğunu savunurum hep, hocamın her zaman dediği gibi,"eğer kırmızı ışıkta durduğun için direksiyonu yumruklamıyorsan bu yogadır", dünyevi hayata entegre edilmiş yoganın kısa tanımı budur. Yıllardır hocamın öğrettiği, benim de takip ettiğim ekolun özü budur, yoga bir inanç sistemi değildir, bir dinse hiç değildir, hangi yoga merkezi ki gelin birlikte oruç tutalim, gelin birlikte satsanglar yapalım, gelin beraberce puca yapalım diyorsa , aman diyeyim hemen vınlayın ordan. Oruç tutmak isterseniz de en güzel oruç bizim kendi dinimizin orucudur. Mis gibi 30 gün, iradenize hakim olun, arının temizlenin.
Ha eğer inanç boşluğunuz varsa, ben 35 yaşıma geldim, neye inanacağımı bilemiyorum diyorsanız, kendinize bir din arıyorsanız Hinduizmde bir din elbette, ama yoga asla bir din değil. Benim şahsi görüşüm Suryanamaskara adı verilen 12 adet asananın 12 kez tekrarından oluşan Güneşe selamın dahi mantralar eşliğinde yapılmaması yönündedir.Anlamadığım bir dilde firi firi neden mırıldansın ki insan durduk yerde, değil mi ama?
Aman Tanya işin mi yok şimdi bu konu diyorsanız, ben rahatsızlandım bu konulara ilişkin bu kadar rahat e-mail almaktan, yok bilmem kimin reenkarnasyonu Himmet Bey'in doğumgünü, haydi gelin tütsüler eşliğinde kutsanırken bunu kutlayalım..Pıf..Beyoğlunda zorla ele tutuşturulan incilden ne farkı kaldı ki şimdi bunun?
O kadar Hindistan'a gittim geldim, bir mantram bile yok...ama itiraf edeyim Hindistan yavaştan kendini sevdirir.
Swami Rama aşramında Yogini Tanya..
Yaşasın Püreler
Leo Aliş dün itibari ile püreye geçti, tabağından kaşıkla yiyor, kaşık tabi bizim yardımımızla ama olsun, herşeyin bir başlangıcı vardır değil mi? Bizi hiç birşeyde utandırmayan Leo Aliş bu işte de utandırmadı ve afiyetle püreleri mideye indirdi.
Foto moto...makineyi evde unuttuğumdan yarın ekleyeceimdir..
Pek memnunuz kendilerinden hehehe.
Foto moto sonradan edit..
Foto moto...makineyi evde unuttuğumdan yarın ekleyeceimdir..
Pek memnunuz kendilerinden hehehe.
Foto moto sonradan edit..
Cuma, Eylül 17, 2010
Emolar üzerine bir yazı- Gülse Birsel
Aşağıdaki yazı Gülse Birsel, link ahanda şurada..ben bayıldım, bizim zamanımızda arkadan uçan terlik vardı, şimdi yokta noldu, buyrun okuyun.
"EMO: Ergeni Mıncırsak Olmaz mı?!
Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek yedirirlerdi, grip "Yatınca geçer,"di, başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz," denirdi, uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün," şeklinde konu halledilirdi! Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya "Tembel,"din ya "Yavaştan, sağlam sağlam öğreniyor,"dun! Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde," derlerdi, yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı, susup otururdun. Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar. Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı', okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif', aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye başlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler! O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular? Emo! Emo ne? Hani beşaltı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska, dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya... Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar. Aha onlar Emo! Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor. Bizim zamanımızda punk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı!
HERKESİN KEYFİNİ KAÇIRDIM
Ay kıyamaam! Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akım daha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır! Kafam neye bozuktu hatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden bu köşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım. Saçımı taramadım, denize gitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa," şeklinde pedagojik bir açılım yaptı. "Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız," cevabımın üzerinden sanırım birkaç saniye geçmişti ki acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım. Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmişti. Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir. Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir! Hemen ardından, daha acım ve şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle, yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Alırım ayağımın altına," diye başladı ve "Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsan da git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah," şeklinde bitirdi!
NE DERDİM KALDI NE DE TASAM
Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir. Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu. Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşa kadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdinin sokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var diye değil, hayat tarzı sandığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp, bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızın anne babaları olacaktı ki. Ohoo. Muma dönerdi hepsi! Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifleri bir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin! Ülkenin gençlerine bak. Tarikat yurtlarında yetiştirilen çocuklar, polise atsın diye eline taş verilenler, bir de emo'lar! Gelecekten çok umutluyum!"
"EMO: Ergeni Mıncırsak Olmaz mı?!
Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek yedirirlerdi, grip "Yatınca geçer,"di, başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz," denirdi, uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün," şeklinde konu halledilirdi! Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya "Tembel,"din ya "Yavaştan, sağlam sağlam öğreniyor,"dun! Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde," derlerdi, yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı, susup otururdun. Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar. Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı', okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif', aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye başlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler! O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular? Emo! Emo ne? Hani beşaltı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska, dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya... Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar. Aha onlar Emo! Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor. Bizim zamanımızda punk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı!
HERKESİN KEYFİNİ KAÇIRDIM
Ay kıyamaam! Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akım daha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır! Kafam neye bozuktu hatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden bu köşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım. Saçımı taramadım, denize gitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa," şeklinde pedagojik bir açılım yaptı. "Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız," cevabımın üzerinden sanırım birkaç saniye geçmişti ki acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım. Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmişti. Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir. Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir! Hemen ardından, daha acım ve şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle, yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Alırım ayağımın altına," diye başladı ve "Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsan da git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah," şeklinde bitirdi!
NE DERDİM KALDI NE DE TASAM
Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir. Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu. Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşa kadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdinin sokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var diye değil, hayat tarzı sandığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp, bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızın anne babaları olacaktı ki. Ohoo. Muma dönerdi hepsi! Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifleri bir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin! Ülkenin gençlerine bak. Tarikat yurtlarında yetiştirilen çocuklar, polise atsın diye eline taş verilenler, bir de emo'lar! Gelecekten çok umutluyum!"
Perşembe, Eylül 16, 2010
Akıllı ol!Paran cebinde kalsın...
Bazı ürünleri ucuza almak mümkün, ben takip ediyorum, ne nerede nasıl satılıyor diye ve şu ana dek alışverişlerde hiçte fena gitmiyorum, bir kaç örnekle ilerde dönüp hatırlamak üzere yazıyorum. Yemiş olduğum bazı kazıklarda vardır hahahyt...
E-bebek'te 299 tl olan ve benim bir kez satın almış olduğum pompa, medelayı getiren Sümer A.Ş'den (bakırköy tükkanından) U2 konserine giderken 230 tlye alındı. Verda'cım seninki yedekte duruyor şimdilik, çok iş gördü ama hehehe...
E-bebekte 359 tl olan Cybex car seat ve ana kucağı hatrı sayılır bir ucuza alındı, Sevgili Ozan'dan, fiyat diyemeyeceğim. Aynı hadise Bugaboo arabalar için de gecerli, aksesuarlarını, araçı hep Ozan'dan temin ettik, ve fiyatlar karşısında hayretler içindeyim, ancak bu alışverişin farkı Ozan'ın ürünleri Türkiyeye getiren olmasıdır. Çok yaşa Ozan çok yaşa. AYnı alışverişi büyük araba koltuğunda da yapacağımdır.
Swatchda 100 tl olan kolyeyi az önce Markafoniden 59 tlye aldım.
Alişe beğendiğim mama sandalyesinin satış fiyatı 499 tl idi, Markafoni'den indirim ceklerimde vardı, 178 TLye aldım, mutluyum gururluyum.
Az önce sigara koktuğunu düşündüğüm t-shirtümü değitireyim diye Zaraya gittim, 39 TLlik tshirtü 7,95e aldım, üstümde hehehe.
E-bebekten 389 tlye almış olduğum weewell görüntülü bebe kamerası unnado'da 309 tl, alacaklara duyurulur.
Migrosta kilosu 6 tl olan barbunyaya burun kıvırdım ve İpek Hanımın Çiftliğinden hem daha ucuzunu hemde daha organiğini aldım, kollarım uzamadan, vakit harcamadan üstelikte.
Vakko'da beğendiğim ve fiyatı 1800 TL (Yazıyla binsekizyüz Türk lirası(ara parantez çüüüüş)) olan Betsey Johnson bir elbiseyi e-bayden USD 198 (yazı ile Amerikan Doları Yüzdoksansekiz)'e aldım.Elbisenin linki yoktur, aşağıdadır..
Bu liste böyle uzar gider, dikkat çekmek istediğim husus ise akıllı olalım, paracıklarımızı çarcur etmeyelim, kazık yemeden keyfili alışverişler yapalımdır. Ha birde kutu var kutu...şu an tatilde ama belki döner..size yardım eder bu konularda..ahanda şurada.
Yukarıdaki fotoğraf "Ofis Halleri" isimli çalışmamı özleyenler için, bu ayakkapda IC sitesine GBP 69 olup, bu çift ise Türkiyede bir artıkçı ayakkapcıdan 55 TLye alınmıştır.
E-bebek'te 299 tl olan ve benim bir kez satın almış olduğum pompa, medelayı getiren Sümer A.Ş'den (bakırköy tükkanından) U2 konserine giderken 230 tlye alındı. Verda'cım seninki yedekte duruyor şimdilik, çok iş gördü ama hehehe...
E-bebekte 359 tl olan Cybex car seat ve ana kucağı hatrı sayılır bir ucuza alındı, Sevgili Ozan'dan, fiyat diyemeyeceğim. Aynı hadise Bugaboo arabalar için de gecerli, aksesuarlarını, araçı hep Ozan'dan temin ettik, ve fiyatlar karşısında hayretler içindeyim, ancak bu alışverişin farkı Ozan'ın ürünleri Türkiyeye getiren olmasıdır. Çok yaşa Ozan çok yaşa. AYnı alışverişi büyük araba koltuğunda da yapacağımdır.
Swatchda 100 tl olan kolyeyi az önce Markafoniden 59 tlye aldım.
Alişe beğendiğim mama sandalyesinin satış fiyatı 499 tl idi, Markafoni'den indirim ceklerimde vardı, 178 TLye aldım, mutluyum gururluyum.
Az önce sigara koktuğunu düşündüğüm t-shirtümü değitireyim diye Zaraya gittim, 39 TLlik tshirtü 7,95e aldım, üstümde hehehe.
E-bebekten 389 tlye almış olduğum weewell görüntülü bebe kamerası unnado'da 309 tl, alacaklara duyurulur.
Migrosta kilosu 6 tl olan barbunyaya burun kıvırdım ve İpek Hanımın Çiftliğinden hem daha ucuzunu hemde daha organiğini aldım, kollarım uzamadan, vakit harcamadan üstelikte.
Vakko'da beğendiğim ve fiyatı 1800 TL (Yazıyla binsekizyüz Türk lirası(ara parantez çüüüüş)) olan Betsey Johnson bir elbiseyi e-bayden USD 198 (yazı ile Amerikan Doları Yüzdoksansekiz)'e aldım.Elbisenin linki yoktur, aşağıdadır..
Bu liste böyle uzar gider, dikkat çekmek istediğim husus ise akıllı olalım, paracıklarımızı çarcur etmeyelim, kazık yemeden keyfili alışverişler yapalımdır. Ha birde kutu var kutu...şu an tatilde ama belki döner..size yardım eder bu konularda..ahanda şurada.
Yukarıdaki fotoğraf "Ofis Halleri" isimli çalışmamı özleyenler için, bu ayakkapda IC sitesine GBP 69 olup, bu çift ise Türkiyede bir artıkçı ayakkapcıdan 55 TLye alınmıştır.
Çarşamba, Eylül 15, 2010
Salı, Eylül 14, 2010
Leo Aliş ve piyano piyano bacaksız..
Mama sandalyesinde ilk poz..
Pazartesi, Eylül 13, 2010
Evet hayır derken U2 kaynamasın dedim...
Yazmayacağım demiştim. Sonra neden yazmıyorum ki dedim..U2 O kadar insan hakları söylemlerinin üzerine memlekete gelmiş, inanılmaz bir performans sergilemiş, politik acıdan belki yanlış adımlar atmış, bunu kendilerince Zülfü ile düet yaparak toparlamaya çalışmış, olmamış açık bir mektup yazmış, memleket meselelerine küsüp yazmamak bana mı kalmış..üstelikte sahneye çıkmışım, 15 yaşından beri dinlediğim, hastası olduğum grubun şarkı söylediği sahneye.
Konserden kendimce birkaç not aşağıda..
Olimpiyat Stadı olmamıştı, bence İnönü Stadı çok yakışırdı, hem yer olarak hemde manzara olarak, Beşiktaşlı olmamama rağmen çok uyardı.
Adını"The Claw" verdikleri sahne çok etkileyici, Barcelona'da gördüğümüzde fenalaşmıştık, şimdi daha yakından gördük,USD 15-20 MM malolan sahneden 3 adet inşa edilmiş, U2 sahnenin onlara dünyayı gezdirdiğini söylüyormuş. Bence konserde ara ara işlenen yalnız değiliz temasının altını çiziyordu, hele de Barca konserinde uzay mekiği ile bağlantı kurdukları düşünülürse, uzayla bir ilişkileri olsa gerek."Yalnız değiliz" hehehe...
Sahneye aldığı kız son derece naifti, çok yerinde oldu.Kıskandım o ayrı.
Bono Egemen Bağış'ın ismini söyleyince Türkiyenin kaygan zemin olduğunu anladı, ama biraz geç kaldı bence, kendini evet hayır meselesine malzeme etti. Öte taraftan hükümetler bazında görüştüğü düşünülürse bizdeki hükümet bu..kısacası mal ortada, Bono ne etsin?
Zülfü Livaneli ile düeti biraz uzun ama bizler için tüyler ürpertici oldu.
İstanbul konserinin listesi aşağıda, ben bayıldım, ama Barcelona konseri şarkıları daha can alıcıydı sanki. Kişisel tarihime not olsun..
Return of the Stingray Guitar
Beautiful Day
New Year's Day
Get On Your Boots
Magnificent
Mysterious Ways
Elevation
Until The End Of The World
I Still Haven't Found What I'm Looking For
Pride (In The Name Of Love)
In A Little While
Miss Sarajevo
City Of Blinding Lights
Vertigo
I'll Go Crazy If I Don't Go Crazy Tonight (Remix)
Sunday Bloody Sunday
Mothers of the Disappeared
Walk On
Encore
One
Where The Streets Have No Name
Encore 2
Ultraviolet (Light My Way)
With Or Without You
Moment Of Surrender
Günün sonunda 50 yaş ortalaması olan bir grubun performansı inanılmazdı, Bono yerinde hiç durmadı, Edge de öyle, Bononun lazer ceketi bizi büyüledi..kısacası müzik manasında konser paha biçilmezdi, o yada bu sebepten konsere gelememiş, burun kıvırmış arkadaşlara geçmiş olsun hehehe...zira twitterda o kadar çok geyiği döndü ki bana fenalık geldi, sanırsınız Bono dünyanın en feci müzisyeni, yok köprüyü gecmeseydi, yok şampanya içmeseydi, RTE'ye ipod hediye etmeseydi..biraz dünya vatandaşı olmayı bilmek gerek keyif alabilmek için şu hayattan...
Bizse inner circleda izlediğimiz konserde çocuklar gibi şendik, bendeniz cennet kuşu elbette süt pompamı stada götürdüm, giriş çıkışımız serbest olduğundan sağdım sütleri sakladım, çoktan afiyetle tüketti bile Aliş...
Konserden kendimce birkaç not aşağıda..
Olimpiyat Stadı olmamıştı, bence İnönü Stadı çok yakışırdı, hem yer olarak hemde manzara olarak, Beşiktaşlı olmamama rağmen çok uyardı.
Adını"The Claw" verdikleri sahne çok etkileyici, Barcelona'da gördüğümüzde fenalaşmıştık, şimdi daha yakından gördük,USD 15-20 MM malolan sahneden 3 adet inşa edilmiş, U2 sahnenin onlara dünyayı gezdirdiğini söylüyormuş. Bence konserde ara ara işlenen yalnız değiliz temasının altını çiziyordu, hele de Barca konserinde uzay mekiği ile bağlantı kurdukları düşünülürse, uzayla bir ilişkileri olsa gerek."Yalnız değiliz" hehehe...
Sahneye aldığı kız son derece naifti, çok yerinde oldu.Kıskandım o ayrı.
Bono Egemen Bağış'ın ismini söyleyince Türkiyenin kaygan zemin olduğunu anladı, ama biraz geç kaldı bence, kendini evet hayır meselesine malzeme etti. Öte taraftan hükümetler bazında görüştüğü düşünülürse bizdeki hükümet bu..kısacası mal ortada, Bono ne etsin?
Zülfü Livaneli ile düeti biraz uzun ama bizler için tüyler ürpertici oldu.
İstanbul konserinin listesi aşağıda, ben bayıldım, ama Barcelona konseri şarkıları daha can alıcıydı sanki. Kişisel tarihime not olsun..
Return of the Stingray Guitar
Beautiful Day
New Year's Day
Get On Your Boots
Magnificent
Mysterious Ways
Elevation
Until The End Of The World
I Still Haven't Found What I'm Looking For
Pride (In The Name Of Love)
In A Little While
Miss Sarajevo
City Of Blinding Lights
Vertigo
I'll Go Crazy If I Don't Go Crazy Tonight (Remix)
Sunday Bloody Sunday
Mothers of the Disappeared
Walk On
Encore
One
Where The Streets Have No Name
Encore 2
Ultraviolet (Light My Way)
With Or Without You
Moment Of Surrender
Günün sonunda 50 yaş ortalaması olan bir grubun performansı inanılmazdı, Bono yerinde hiç durmadı, Edge de öyle, Bononun lazer ceketi bizi büyüledi..kısacası müzik manasında konser paha biçilmezdi, o yada bu sebepten konsere gelememiş, burun kıvırmış arkadaşlara geçmiş olsun hehehe...zira twitterda o kadar çok geyiği döndü ki bana fenalık geldi, sanırsınız Bono dünyanın en feci müzisyeni, yok köprüyü gecmeseydi, yok şampanya içmeseydi, RTE'ye ipod hediye etmeseydi..biraz dünya vatandaşı olmayı bilmek gerek keyif alabilmek için şu hayattan...
Bizse inner circleda izlediğimiz konserde çocuklar gibi şendik, bendeniz cennet kuşu elbette süt pompamı stada götürdüm, giriş çıkışımız serbest olduğundan sağdım sütleri sakladım, çoktan afiyetle tüketti bile Aliş...
Ah tüh vah..artık çok geç..
U2 konserini yazacaktım, sahneyi yazacaktım, performansı yazacaktım, Zülfü ile düeti yazacaktım. keyfim tıkırındaydı, hepsi kaçtı gitti.
Dünkü referandumun sonucu ile ben nerede yaşıyorum, kimlerle ahbaplık ediyorum, bu ülke midir bize emanet edilen? Hıyanet ettik vatana millete, ne biçim bekçilermişiz biz diyorum...keyfim yok bir süre, diğer bloğumda yazacağım..kendi kendime...sevgilimle...
Karanlık günler beni korkutuyor, her geçen gün daha kararıyor sanki memleket..
Dünkü referandumun sonucu ile ben nerede yaşıyorum, kimlerle ahbaplık ediyorum, bu ülke midir bize emanet edilen? Hıyanet ettik vatana millete, ne biçim bekçilermişiz biz diyorum...keyfim yok bir süre, diğer bloğumda yazacağım..kendi kendime...sevgilimle...
Karanlık günler beni korkutuyor, her geçen gün daha kararıyor sanki memleket..
Salı, Eylül 07, 2010
One.org
Dün sabah aşağıdaki fotoğrafta görülen kandırma çalışmalarına pabuç bırakmadan oğlanı ablası ve ananenin gözetimine bırakıp gönüllü çalışmak üzere ada vapuruna binip çok uzun yolumuza çıktık. Hedef Atatürk Olimpiyat Stadı, diğer adıyla cehenemmin dibi.
Yemezler evladım, bu konsere gelebilmek için grupta olman yeterli değil, 40 fırın ekmek yemen gerek hehehe.
Elbette vaktinde ulaşamadık stada, ama one.org'dan Weldon Kennedy bizi gelip stadın kapısından aldı, one'ın Türkiyede sadece 90 üyesi varmış, gönüllü çalışma için 90 üyeden 30'u olumlu yanıt vermiş, dün orada 15 gönüllü vardı, elbette yurdum insanının tembelliği su götürmez bir gercek ama bunu onlara anlatmak mümkün değil, haydi hemen işe koyulalım dedik, ellerimize birer i-pad tutuştular, birer de t-shirt, haydi bakalım mümkün olduğunca çok insana anlatalım isim ve e-maillerini alalım diye döküldük saha çalışmasına.
Bir önceki postta anlatmıştım ama kısa bir özet geçmek gerekirse, One Bononun fakirlik ile savaş için kurmuş olduğu, kar amacı gütmeyen bir organizasyon, hükümetlere baskı yaparken şu kadar insan bize destek veriyor diyebileceği bir insan topluluğu, mali gücünü (red)den alıyor, hedefi ise fakirlik, sefalet ve HIV virüsü ile savaşmak. Bu turnenin kampanyası ise 2015 yılına kadar anne karnından HIV virüsü bulaşmış bebek doğumuna son vermek.
Eğer sizde bir farkındalık yaratmak isterseniz, hemen üye olabilirsiniz..aha da şurada link var. Ben e-maillerini anımsadığım ve bu konuya destek vereceğini düşündüğüm bir kaç arkadaşımı habersiz de olsa dün üye yaptım, affola.
Sevgili ve ben çalışkan arılardık dün ve çocuklar gibi şen..
Bu bileklikler sayesinde stadın her yerine giriş çıkışımız vardı, bizde bizim çocukları aradık, fazla bilet var atlayın gelin diye, zira biz konseri sahne önünden izleyecektik, ee bu yaşta karaborsa bilet satacak halimiz de yoktu, bu da bize işin bonusu oldu...gecenin bir diğer bonusu ise Aung San Suu Kyi için yazılmış şarkı Walk on'da bizim sahneye çıkmamızdı ki işte o an benim için paha biçilmezdi..
Uzun lafın kısası biz dün sadece U2'yu izlemedik, biz dün dünya için kocaman bir iş yaptık, 1 bebek kurtulsa 1 bebektir dedik..ve birazda burulduk aslında, bu kadar az yardımsever olduğumuz, gönüllü işlerde çalışmamak için elimizden geleni yaptığımız, sonradan ahkam kesmeye bayıldığımız için..ve bir dahaki konserde çocuklarımızı da gönüllü çalıştırmaya, en azından teşvik etmeye karar verdik..eğer hepimiz minikte olsa farkındalıklar yaşayıp yaşatabilirsek, dünyanın çok daha keyifli bir yer olacağına inancım sonsuz benim.
Bu arada beni hiç birşeyde yalnız bırakmayan, hep destek ama TAM destek olan biricik sevgilime sonsuz teşekkür ederim..
PS1-Az önce aradılar 5N1K'ya çıkmışız sevgili ile..tekrarı olursa bayılırım.
PS2- U2 konseri ve Bono hakkında o kadar çok konuşuldu ki bunu sıkı bir U2 hayranı olarak ayrı bir posta konu edeceğim...
Sonradan edit.
5N1K bizimle ropörtaj yapmıştı, tekrarı yayınlandı,yakaladık, kaydettik, hemen paylaşayım istedim. Hinhun hinhun diye büyük bir ciddiyetle anlatmısız, ben normalde bu kadar ciddi değilimdir hahahyt..
Yemezler evladım, bu konsere gelebilmek için grupta olman yeterli değil, 40 fırın ekmek yemen gerek hehehe.
Elbette vaktinde ulaşamadık stada, ama one.org'dan Weldon Kennedy bizi gelip stadın kapısından aldı, one'ın Türkiyede sadece 90 üyesi varmış, gönüllü çalışma için 90 üyeden 30'u olumlu yanıt vermiş, dün orada 15 gönüllü vardı, elbette yurdum insanının tembelliği su götürmez bir gercek ama bunu onlara anlatmak mümkün değil, haydi hemen işe koyulalım dedik, ellerimize birer i-pad tutuştular, birer de t-shirt, haydi bakalım mümkün olduğunca çok insana anlatalım isim ve e-maillerini alalım diye döküldük saha çalışmasına.
Bir önceki postta anlatmıştım ama kısa bir özet geçmek gerekirse, One Bononun fakirlik ile savaş için kurmuş olduğu, kar amacı gütmeyen bir organizasyon, hükümetlere baskı yaparken şu kadar insan bize destek veriyor diyebileceği bir insan topluluğu, mali gücünü (red)den alıyor, hedefi ise fakirlik, sefalet ve HIV virüsü ile savaşmak. Bu turnenin kampanyası ise 2015 yılına kadar anne karnından HIV virüsü bulaşmış bebek doğumuna son vermek.
Eğer sizde bir farkındalık yaratmak isterseniz, hemen üye olabilirsiniz..aha da şurada link var. Ben e-maillerini anımsadığım ve bu konuya destek vereceğini düşündüğüm bir kaç arkadaşımı habersiz de olsa dün üye yaptım, affola.
Sevgili ve ben çalışkan arılardık dün ve çocuklar gibi şen..
Bu bileklikler sayesinde stadın her yerine giriş çıkışımız vardı, bizde bizim çocukları aradık, fazla bilet var atlayın gelin diye, zira biz konseri sahne önünden izleyecektik, ee bu yaşta karaborsa bilet satacak halimiz de yoktu, bu da bize işin bonusu oldu...gecenin bir diğer bonusu ise Aung San Suu Kyi için yazılmış şarkı Walk on'da bizim sahneye çıkmamızdı ki işte o an benim için paha biçilmezdi..
Uzun lafın kısası biz dün sadece U2'yu izlemedik, biz dün dünya için kocaman bir iş yaptık, 1 bebek kurtulsa 1 bebektir dedik..ve birazda burulduk aslında, bu kadar az yardımsever olduğumuz, gönüllü işlerde çalışmamak için elimizden geleni yaptığımız, sonradan ahkam kesmeye bayıldığımız için..ve bir dahaki konserde çocuklarımızı da gönüllü çalıştırmaya, en azından teşvik etmeye karar verdik..eğer hepimiz minikte olsa farkındalıklar yaşayıp yaşatabilirsek, dünyanın çok daha keyifli bir yer olacağına inancım sonsuz benim.
Bu arada beni hiç birşeyde yalnız bırakmayan, hep destek ama TAM destek olan biricik sevgilime sonsuz teşekkür ederim..
PS1-Az önce aradılar 5N1K'ya çıkmışız sevgili ile..tekrarı olursa bayılırım.
PS2- U2 konseri ve Bono hakkında o kadar çok konuşuldu ki bunu sıkı bir U2 hayranı olarak ayrı bir posta konu edeceğim...
Sonradan edit.
5N1K bizimle ropörtaj yapmıştı, tekrarı yayınlandı,yakaladık, kaydettik, hemen paylaşayım istedim. Hinhun hinhun diye büyük bir ciddiyetle anlatmısız, ben normalde bu kadar ciddi değilimdir hahahyt..
Sarans on TV from tanya ozkan saran on Vimeo.
Cuma, Eylül 03, 2010
Uyku mevzuları
Geçenlerde şöyle bir post yazmıştım, bu postun üzerinden çok geçmedi ki Leo Aliş geceleri komple uyumaya başladı, sabah 7 bilemedin 7 buçukta uyanıyor, yanımıza alırsam uyumaya devam ediyor, almazsam cıvıldıyor, ikisi de birbirinden keyifli..şimdilik uykuları düzenledik.
Bu konuda bizim en büyük yardımcımız bebeklere fısıldayan kadın, Tracy Hogg, hastasıyız, ben her satırını okudum, uyguluyorum.
Tuğbanın Baba oğul meditatif isimli çalışmasından..
Bu konuda bizim en büyük yardımcımız bebeklere fısıldayan kadın, Tracy Hogg, hastasıyız, ben her satırını okudum, uyguluyorum.
Tuğbanın Baba oğul meditatif isimli çalışmasından..
Perşembe, Eylül 02, 2010
Bebeler HIV ile doğmasın...
Gecen sene Haziran ayıydı, Taa mart ayından U2'nun turnesinin ilk ayağı olan Barcelona konserinden Sed itiş kakış bilet aldıydı, toplaşıp hem konser hem tatşl yapalım diye gitmiştik,konseri ayıla bayıla seyretmiştim. Dünya bir yana ben bir yana.
Gecen yılın eylül ayında U2 Türkiyeye geleceğini açıkladığında bir heyecan oldum ben yine, biletlerin satışa çıktığı ikinci dakikada ben bu sefer tribunden seyredelim monşer ayaklarını bırakıp direkt saha içi bilet aldım.. Barcelonada pişman olmuştum çünkü saha içi acaip eğlenmişti, hoş benim kadar değildi eğlenceleri ama olsun hahahyt.
Bu konsere biletlerimiz hazır, hemde bir yıl öncesinden. Ben Bono'nun sosyal adaletine, yardım severliğine, girişimci ruhuna hastayımdır, sadece with or witout yuuuuuuu şarkısını böğürerek söylemeye değil yani, o yüzdendir ki sivil hareketlerinin çoğunu takip ederim veya üyeyimdir.One bunlardan biri, fakirliğe karşı sivil bir hareket, Bono'nun kurduğu ve devamında (RED)'in geldiği, maksat afrika'da bebeler HIV'den ölmesin, borçları silinsin, afrika bir şekil kalkınsın, batıdan yardım eli uzansın. Geçen pazar bu sebeple mesaj kutuma bir eletronik posta düştü, "would you like to volunteer in 360 Tour concert in Istanbul?" diyordu. Önce şaka bu dedim..içeriğini okudum, öyle şaka maka değil, yanıt verdim..elbette diye ama hala bir tarafım inanmıyor, birkaç mailleştik, aa baktım olay ciddi, hadise şu , One organisation'a U2 konserinde üye edebildiğin kadar adamı üye et HIV virüsünün anneden bebeğe taşınmasına son ver. Bir mail daha çaktım sevgilim de dahil olsun diye, o da oldu, hem bilete faan da ihtiyacınız yok dedi Weldon, sizi inner circle a kadar Ben 40 yaşındayım, hayatımda sokaklarda anket yapmadım, üniversite yıllarım dahil, sevgilim ise yaşını söylemeye gerek yok, benden gençtir kendileri, sanmıyorum böyle bir hareketi olsun, velhasıl U2 konserinde ikimizde gönüllü olduk, maksat HIV yayılmasın, 2015 yılına kadar HIV ile doğan bebe kalmasın.. bizi görürseniz konserde mutlaka üye olun..bizi görmeseniz de üye olun..
İşte bu sebeple bu sefer gecen seferden daha bir heyecanlıyım, daha bir işe yararım, daha bir şenim bu konser için..
PS- O kadar severim ki Bono'yu Alişin adını Bono koymak için pek debelendim, ilk oğlumun adınında Bono olması sebebiyle sevgilim vazgeçirdi, yoksa bana çokta trinkti.
PS2- Bugün keyifsiz bir günüm, tivitlemiştim, arayan soran ilgilenen dostalar bin teşekkür, hadise işle alakalı, annemim beni 5 aylık hamileye benzetmesiyle değil hehe..ona da bozuldum ayrı...
Gecen yılın eylül ayında U2 Türkiyeye geleceğini açıkladığında bir heyecan oldum ben yine, biletlerin satışa çıktığı ikinci dakikada ben bu sefer tribunden seyredelim monşer ayaklarını bırakıp direkt saha içi bilet aldım.. Barcelonada pişman olmuştum çünkü saha içi acaip eğlenmişti, hoş benim kadar değildi eğlenceleri ama olsun hahahyt.
Bu konsere biletlerimiz hazır, hemde bir yıl öncesinden. Ben Bono'nun sosyal adaletine, yardım severliğine, girişimci ruhuna hastayımdır, sadece with or witout yuuuuuuu şarkısını böğürerek söylemeye değil yani, o yüzdendir ki sivil hareketlerinin çoğunu takip ederim veya üyeyimdir.One bunlardan biri, fakirliğe karşı sivil bir hareket, Bono'nun kurduğu ve devamında (RED)'in geldiği, maksat afrika'da bebeler HIV'den ölmesin, borçları silinsin, afrika bir şekil kalkınsın, batıdan yardım eli uzansın. Geçen pazar bu sebeple mesaj kutuma bir eletronik posta düştü, "would you like to volunteer in 360 Tour concert in Istanbul?" diyordu. Önce şaka bu dedim..içeriğini okudum, öyle şaka maka değil, yanıt verdim..elbette diye ama hala bir tarafım inanmıyor, birkaç mailleştik, aa baktım olay ciddi, hadise şu , One organisation'a U2 konserinde üye edebildiğin kadar adamı üye et HIV virüsünün anneden bebeğe taşınmasına son ver. Bir mail daha çaktım sevgilim de dahil olsun diye, o da oldu, hem bilete faan da ihtiyacınız yok dedi Weldon, sizi inner circle a kadar Ben 40 yaşındayım, hayatımda sokaklarda anket yapmadım, üniversite yıllarım dahil, sevgilim ise yaşını söylemeye gerek yok, benden gençtir kendileri, sanmıyorum böyle bir hareketi olsun, velhasıl U2 konserinde ikimizde gönüllü olduk, maksat HIV yayılmasın, 2015 yılına kadar HIV ile doğan bebe kalmasın.. bizi görürseniz konserde mutlaka üye olun..bizi görmeseniz de üye olun..
İşte bu sebeple bu sefer gecen seferden daha bir heyecanlıyım, daha bir işe yararım, daha bir şenim bu konser için..
PS- O kadar severim ki Bono'yu Alişin adını Bono koymak için pek debelendim, ilk oğlumun adınında Bono olması sebebiyle sevgilim vazgeçirdi, yoksa bana çokta trinkti.
PS2- Bugün keyifsiz bir günüm, tivitlemiştim, arayan soran ilgilenen dostalar bin teşekkür, hadise işle alakalı, annemim beni 5 aylık hamileye benzetmesiyle değil hehe..ona da bozuldum ayrı...
Çarşamba, Eylül 01, 2010
Televizyonu kırıp atsak ruhu duyan olur mu?
Bugün kış inceden kendini hissettirmeye başladı, sabah ilk iş ayaklarıma çoraplarımı geçirdim, uzun bacaklı bir blue jeanin altına, üstümde bir t-shirt ve hırka..bu sabah kahvaltımızı ada evinin salonunda yaptık, salon deken toplam taş çatlasın 10 m2, içerde eşyalar sandalye masa olunca da tam bir mülteci teknesi, birde üstüne ıslanmış kıyafetler eklenince tam bir şenlik oldu.
Lafı uzatmayayım, bugün farkettim ki ben tam 4 ay 12 gündür hiç televizyon izlememişim, zaten sevdalısı değildim ama bir Dr.House siesaymayami,lovanorder esviyu olsun bayılırdım, bayılırmışım daha doğrusu..şimdi boş kalan vaktim olursa aptal kutusuna bakmak yerine Kınalıadaya baktığımı farkettim, ruhban okuluna, hiç birşey olmazsa gökyüzüne, aya, bulutlara...arada annelik beni alık mı etti diye de düşünüyorum hahahyt...o da ayrı bir mevzu..
Şu an sevgilim televizyon izliyor. On the beach, kanal MGM, 1959 yapısı bir klasik..büyülenmiş gibi..ben iki saattir 10 dakika bile bakmadım kutuya, umuyorum istanbulevine dönüşte de bu durum aynen devam eder, zira televizyonun aslında bana kattığı hiç birşey yokmuş, onu anladım..
Sevgili ve ben keyif halleri..
Lafı uzatmayayım, bugün farkettim ki ben tam 4 ay 12 gündür hiç televizyon izlememişim, zaten sevdalısı değildim ama bir Dr.House siesaymayami,lovanorder esviyu olsun bayılırdım, bayılırmışım daha doğrusu..şimdi boş kalan vaktim olursa aptal kutusuna bakmak yerine Kınalıadaya baktığımı farkettim, ruhban okuluna, hiç birşey olmazsa gökyüzüne, aya, bulutlara...arada annelik beni alık mı etti diye de düşünüyorum hahahyt...o da ayrı bir mevzu..
Şu an sevgilim televizyon izliyor. On the beach, kanal MGM, 1959 yapısı bir klasik..büyülenmiş gibi..ben iki saattir 10 dakika bile bakmadım kutuya, umuyorum istanbulevine dönüşte de bu durum aynen devam eder, zira televizyonun aslında bana kattığı hiç birşey yokmuş, onu anladım..
Sevgili ve ben keyif halleri..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)