Salı, Şubat 28, 2012

Very Bossy!

Benim eski ofisin orda, Şaşkınbakkal'da bir yer var. Aman ne yer. Bulamadığınız herşeyi bulabiliyorsunuz orda. Adı Bossy.

Kurutma makinesine atılan taa Kanadalardan getirdiğimiz Bounce marka kurutma makinesi kağıtları bitmeye yakınken karalar bağladım, nerede bulurum diye, aklıma Bossy geldi, kalktım gittim bir haftasonu ve bingo! karşımda duruyorladı, hemen aldım, elbette sadece Bounce değil, sedeflerime iyi gelen uzun zamandır Türkiye'ye gelmeyen Neutrogena marka T-gel şampuan, 500 grlık toz Splenda, bebekler için Advil, Joker marka erkek iç çamaşırları, artık recetesiz satılmayan Visine, MAM marka emzikler, aklınıza gelipte bulamadığınız yüzlerce ürün. hepsini Bossy'de bulduk biz, ara ara gidip alışveriş yapıyorum hala.

Şiddetle tavsiye ederim.
Vitrine bakıp aldanmayın, sanki vücut geliştirme için kullanılan tozlarda satıyor gibi duruyor ama içerisi cennet cennet.

Rutin mutin işleri

Bir yorum geldi kitapla ilgili posta, acaba biraz da Leo'nun rutinininden bahseder misiniz diyen? Derhal, buyrun oğlanın rutini.

8:00 Good morning Mr. Ali diye uyanıyor. Ve 180 CC sütünü içiyor.
Bu arada çiş kaka mevzuları, ailecek sevişme kokuşma, güne başlamak için şık giyinme hadiseleri zaten bir saatimizi alıyor.

9:00 Ailecek kahvaltı ediyoruz, kahvaltılarında dönüşümlü olarak peynirli omlet, bildiğiniz zeytinli peynirli kahvaltı ediyor kendileri.

10:00-11:00 Salı ve perşembeleri oyun okuluna gidiyor okul okul diye. Diğer günler bu saatlerde ya sokak itliği ya da park ve bahçeler müdürlüğüyapılıyor.

11:00 Meyve suyu saati
Bu meyve suyunu da yarım elma yarım havuc ve yarım armuttan yapıyoruz, eğer evde değilsek aşağıda Barış büfe var, yemin ederim bizden güzel yapıyor.
Eğer sokaklardaysa gezmeye devam, eğer eve dönülmüşse oyuncakları ile oynuyor, bazen babası ile bazen de Mımı'sı ile oynuyor, artık keyfi nasıl isterse. Odasına aldığımız masa ve sandalyede çizim, boyama, yapıştırma işleri ile bayağı vakit geçiriyor. Ha birde yazı tahtası var, çok güzel düz çizgiler çiziyor ehihe.

13:00 Öğle yemeği. Dönüşümlü olarak tavuk et veya balık veriyoruz, yanında mutlaka bir sebze yemeği, ki bu yemeği de muhtelif sebzeler, buğday/bulgur/pirinçten yapıyoruz, tercihan et suyuna ve balık günü değilse bir kase de yoğurt yiyor.

13:30 Öğle uykusu genelde iki saat süren bir öğle uykusu var.

15:30 uyanınca 140 cc süt veriyoruz, sonrasında hava erken karardığı için evde oyunlar oynuyor. Hava iyi ise sokaklara cıkılır bu arada.

17:30 Mevyeli yoğurt saati
Bu arada ben geldiğim için evde bir şenlik havası oluyor, artık ne isterse yapıyoruz, piyanosu var minik onu calar, davul çalar, akrobasi gösterileri yapar, zira dünyanın en iyi akrobatı kendileri.

19:00 AKşam yemeği. Akşam yemeği dönüşümlü olarak, yoğurt, muz, tost, makarna-yoğurt veya evde ne varsa şeklindedir.

20:00 banyo

20:30 Yataaaak

23:00 Ben hala 200 cc uyku öğününe devam ediyorum.

Evde belli bir disiplin var, ellememesi gereken objeler, hmmm baba olan trenler, fişler gibi. Elbette başlangıçta herşeyi istedi ama biz ağlamasına rağmen bunların onun olamayacağını anlattık ve şanslıydık ki bunu anladı, en zorlandığım şey tuvalet fırçasıydı mesela, az tepinmedi onun için ama mümkünü yoktu, şimdi hmmmm hayır diyor fırçaya.

Uyku meselesine gelince biz hiç uyku sorunu yaşamadık ama ben bir yol izledim, o yol da "uyumayan bebek yoktur, uyumasını öğretememiş anne vardır" yolu idi. Tracy Hogg'un bize en büyük katkılarındandır bu.

Gittiği okulda öğretmeni disiplini sebebi ile babasına teşekkür etmiş, masada oturup tüm aktiviteleri yaptığı için, malum hepsi bir yere dağılıveriyorlar, bizimkisi ciddiyetlidir bu konularda.

Rutin dediğimiz şeyi aslında bizler oluştururuz. iyi bir rutin de iyi bir bebek demektir.
Uyku öncesi robe de chambre halleri

Pazartesi, Şubat 27, 2012

Genetik Kodlar

Arada bir bazı kareler yakalıyorum, hepsini fotoğraflayamıyorum ama şu aşağıdaki kare mesela gen gerçeğinin acaip bir örneği benim için.Sonra evde başka tuhaflıklar oluyor, daha bir gün ayakkabılarımı içindekileri boşaltmadan giyemedim ben, ve bunu çok seviyorum, kendinden bir hatıra koyuyor.

Bir bebeğimiz olacağını öğrendiğimiz vakit hayatımızı değiştirmeyeceğini biliyorduk, evdeki hayatımızın, hayatta duruşumuzun, küçük bir ayrıntı belki ama o zamanlar neden olduğunu anlayamadığım çoğu insanın acaip sinirlendiği eve ayakkabı ile girmeye devam etmemizin, kısacası hiçbirşeyin..dilediğimiz gibi de oldu, oğlan da bize uyum sağladı, salonda canlı müzik yapılırken odasında fosur fosur uyuyabiliyor, çok isterse aramıza katılıveriyor.

Kısacası we love the way we are..

Perşembe, Şubat 23, 2012

Biraz okuyalım!

Biz uzundur yaklaşık 8 aylık olduğundan beri oğlanın eline kitap vermekten çekinmedik hiç. Yırtmadı, resimleri ilgiyle takip etti. Artık hikayeleri biliyor.

Az da olsa kitaplardan söz edeyim istedim, malum her ebeveyn gibi bizim de kitap zamanlarımız var, ben hala rutini bozulmasın diye geceleri kitap okumayanlardan olsam da akşam yemeklerinden sonra, banyoya kadar yaklaşık yarım saat kitaplarla haşır neşiriz.

Şimdi şu köstebek 22 aylık hayatında bizim oğlanın en favori kitabı.

Kafasına edeni bulmaya çalışan küçük köstebeğin hikayesi - Werner Holzwarth, Wolf Erlbruch
Malum biş çiş kaka eğitimine yaşıtlarımızdan daha erken başlama kararındaydık, hem kumaş bez hem bizim şansımızla oğlan geceli ve gündüzlü bez işini 18 ayda bıraktı ancak bu küçük köstebeğin kafasındaki kakayla tüm hayvan dostlarını gezmesi, tüm hayvan kakalarını tanımaya ve oğlanın kendi kakasını tanımasına büyük yardımı oldu, tam 14 aydır en favori kitabımız kendisi.

Tombik-Sharon Rentta
Bisiklete binmeyi bilmeyen bir fildir Tombik ama düşe kalka şaaap..baaam sesleri arasında kendi kendine öğrenmeye çalıştığı bisiklete binme işini "arkadaşları" sayesinde çözer. ARkadaş ve arkadaşlık üzerine şahane bir hikaye. Bizimkisi arkadaş demeyi çok erken öğrendi Tombik sayesinde.
Neyse ki, ne yazık ki-Micheal Foreman
Anneannesinin şemsiyesini götürmek için yola çıkan Milo'nun başına gelmeyen kalmaz, balinalar tarafından yutulur, korsanlarla savaşır, dinozarlara rastlar, uzaylılar tarafından kaçırılır. Neyse ki ve ne yazık ki kavramlarını sık tekrarlayarak ilk kez oğlana soyut kavramlar öğretti bu şahane kitap.

22 aylık kısa hayatına rağmen bizimki ile yarışan bir kütüphanesi var oğlanın. Kitapları heryerden alıyorum ben, ama özellikle İyi Cüceler ve Suadiye Paşabahçe girişindeki İş bankası yayınlarını tek geçiyorum. Hem ilgi alaka, hem doğru kitaba yönlendirme hem de oğlanın seçimlerine saygı sonsuz ve sınırsız.

Herkese iyi okumalar.

Pazartesi, Şubat 20, 2012

Haydarpaşa Gar Lokantası

Dün akşam Sevgil Oytun'un doğumgününü kutlamak bahanesiyle dostlar bir araya geldik. Benim daha önce hiç gitmediğim şahane bir yere gittik. Haydarpaşa Garının içindeki lokantaya.

İçeri girdiğimizde 50 yıl geriye gidiverdik, hepimizin kıyafetleri başka bir gelmeye başlayıverdi gözümüze. Masalarada mavi beyaz kareli örtüler, az bir kalabalık, belli ki müdavimler, belli ki çok keyifliler. Yüksek tavanlar, mavi çiniler, inip çıkmaktan yeprimiş o mermer basamaklar.

Ben çok sevdim, sevmek nesi, bunca yıl burda yaşa, bir kere bile gelme diye diye kendimden utandım, o kadar bayıldım. Yolunuz düşerse mutlaka gidin, malum heryerler parsellenip, otel, AVM olarak ortaya çıktığından bu değerlere sahi çıkmalı.
Masamızın biricik Monşer'i.

Şöyle sıcacık bir görüntü.
Masadan minicik bir detay.

PS-Bu arada değinmeden geçemeyeceğim, Cuma gecesi Okan'ın programındaki bloggerlar ne fenaydı yahu. Devletşah'ı ayrı tutuyorum, içim aydınlandı, program onsuz olsaydı hiç seyredilecek birşey olmayacaktı.

Salı, Şubat 14, 2012

Sevgililer günü bitmeden twitter'a bakmaya korkuyorum!

Sevgililer Günü diye ortalık kalp ve kırmızılara boyandı, oysa ki sevgililiğin günü mü olur, insan bir günde aşkını ifade edeblir mi? Üstelik buna bir ömür yetmezken. Ama tüketim toplumu olup çıktığımızdan, yapılan pohpohlamalardan memlekette bugünü de kutlar olduk. Benim içim çıktı adım başı gördüğüm kalp, sarılmış ayıcık ve tavşancıklardan, rengin kırmızından, aşkın para ile satın alınanından.

Gelin bugün kutlamayalım Sevgililer Günü kaktırmacasını da yılın 365 günü diyebilelim sevdiklerimize o kıymetli " Seni Seviyorum"larımızı, düşünmeden, karşılıksız koşulsuz. O zaman bir anlamı olur belki aşkın, sevdanın. Yoksa böyle bir günle, bir çicekle, bir pırlantayla, bir yemekle olacak mevzuu değil. Ben yokum arkadaş..kanmıyorum kanmayacağım ama seviyorum, hemde 365 gün.

Olur olmaz şampanya patlatan bu ellerin sahibini seviyorum işte ben, üstelik sadece bugün değil 365 gün.

Okul hayatı


Hastalıklar bitti, hafif bir öksürük kaldı hepsi o.

Bugün geçen hafta hastalık sebebiyle başlayamadığı okuluna başladı bizimkisi. Sabah erkenden kalkıldı, giyinildi, çişler kakalar yapıldı, kahvaltılar edildi.

Evimize çok yakın olan Plus International Pre-school'a gitmesine karar verdik ailecek. Daha önce gittiği oyun okuluna pekte bayılmamıştık. Oyun moyun ama insan karşısında bir okul, bir düzen, konuşacak, derdini dinleyecek birini arıyor. Zira bunun devamında yuva kısmı var, hepsini bir pakette almak çok daha iyi gibi geliyor bize.

Bugün okula bırakıp arabama bindiğimde doğduğu günü hatırladım, zaman ne çabuk geçmişti, oysa daha dün doğurmuştum, daha dün sütü pompa ile cekip verme kararımın dünyanın en şahane kararı olduğunu düşünmüştüm, lohusalık depresyonu diye birşeyin annelerin kafasının ta içinde olduğunu, aslında dünyaya getirdiğiniz bu şahane şeyin keyfini çıkarırken bu sıkıntılı anları yaşamaya bile gerek olmadığı kararını da daha dün almıştım. Ne ara gecti bu kadar zaman da bizim minik okula başladı.

Gözlerim dolu ama kendimden ve oğlandan hoşnut işe gelirken mutluydum çok. Şahane bir iş yapmış, 40'ımda doğurmuş ve şahane bir insan sahibi olmuştum, üstelikte en sevdiğim adamdan yapmıştım bu işi.

Benim için milat bugün. Hayırlı bir evlat yetiştirmenin miladı. O evladı okula eti senin kemiği benim deyip gelmemin miladı. Kulaklarımda son kalan "wee wee" şarkısıydı bizimkinin en sevdiği, the wheels on the bus goes round and round.

Galiba doğru okulu bulduk.

Cuma, Şubat 10, 2012

Vay be turp!

Sevgili Leomiomuz Assos'ta hastalandı. Derhal doktorumuz arandı, ilaçlar alındı, her duruma hazır hale geldik, bir iki ilaç verdik, baktık toparlıyor hemen kestik tabi.

Biz çok ilaçcı tipler değiliz aslında, çok zorunlu kalmadıkça vermiyoruz.

Şimdi ben hastalık konularında çok tecrübeli değilim, olmadığımdan da pek paniklemiyorum aslında. Hastalık halleri insan halleri olduğundan kendimde de çok ilaç kullanmam, ne derler ilacla bir haftada ilaçsız yedi günde. O hesapla yedi günü beklerim ben, ama alternatif şeyler mutlak kullanırım.

Annem de bizdeydi, "evladım" dedi, "babana siyah turp aldırdım, içini oydum, balla doldurdum, o bal turp suyuyla birleşip sıvı haline gelecek ama bir gece ayazda bekleticeksin" dedi, ve ilacı yaptı, onu veriyoruz, aaa oğlanın ne öksürük ne tıksırık kaldı, iyileşiverdi.

Bunu da yazayım ki dedim, belki yapan, inanan, ilaç yerine doğala giden anneler okursa bu bir anane ilaçı, meğer bizleri böyle büyükmüş annem.
Üşütmeden hemen önce sekerken isimli çalışmamdan.

Bilen varsa beri gelsin!

Birkaç sabahtır gördüğüm ve kafamı kurcalayan bir konu var. Belki anne olduğumdan artık algıda daha seçiciyim de denebilir.

Devlet hepimizin arabalarına emniyet amaçlı olarak 12 yaşına kadar çocuklarımız için araba koltukları mecburiyeti koydu ya, aynı mecburiyet anladığım kadarı ile çocukların okul servislerinde yok, çocuklar balık istifi okula gidiyorlar.

Ben sabahları bir yuva servisi görüyorum, minnacık çocuklar, öylece duruyorlar koltuklarda, durabildikleri kadar, ama acil durumda ne olur bilmiyorum. Üstelik bildiğim kadarı ile de bu servisler ucuza da almıyor yavruları evden.

Bizim gözümüzden sakındığımız, başlarına en küçük bir şey gelse ortaya canımızı koyduğumuz bu minikler gerçekten bu şekilde mi gidiyor yoksa benim gözlerim yanlış mı görüyor sabah sabah?

Bilen varsa beri gelebilir mi?

Ben şu koltuklardan koyulmasını talep ediyorum. Toplu alımlarda indirim bile yaparım ehehehe.

Çarşamba, Şubat 08, 2012

Rock'n Snow

Biz bu gece gidiyoruz. Çok uzundur beklediğimiz Ayşe Saran'ın performansını dinlemeye, yeni albümünün lansmanına. Kara kışa rağmen, "takım elbise ile gelicem ben ehem öhöm, malum iş çıkışı" diyen candan dostlarımızla bu gece kocaman bir aile olarak Jolly Joker'dayız. Bekleriz efem.

PS1-Rock'n Snow da Ayşe'nin lafı oldu bugün.
PS2-Davetiyeniz yoksa biletler şurada. Bizde ikisi de var ahahayt.

Salı, Şubat 07, 2012

Assos hatırası

Kara kışa rağmen toparlandık, atladık arabamıza gittik Assos'a.

Sayısı azımsanamayacak bir düşünür topluluğu vardı. Bilen, düşünen, konuşan, eleştiren. Acaba bir daha olur mu diye düşündürdü bize jandarmanın gelip "hoop noluyor burda "demeleri. Her sene tekrar edilmesini ümid ettik.

Assos şahane bir yermiş. Yolu kaybedip bir köylü amcaya sorduğunuzda" şurdaki Aristotales heykelinden sağa sapıverin" demesiyle bizi şaşkına ceviren, bol ve taze balığıyla cocukların artık balık yemek istemiyoruz nidalarına sebep olan, hava değişiminden neye uğradığımızı anlamadığımız, şahane bir haftasonu geçirdik ve geldik.

Nazlıhan Otelde kaldık konferans orada diye, dünyanın en soğuk oteli idi, hayatta tavsiye etmem. Çocuklar hastalar şu anda.

Birkaç foto ile renklenelim.

Perşembe, Şubat 02, 2012

Bekle bizi Assos!


Kara kışa rağmen toparladık minik iki valizimizi ve gidiyoruz biz. Assos'a. 20. yüzyılın en büyük filozoflarından Witgenstein'ı konuşmaya, dinlemeye, öğrenmeye.

Biraz da aşk tazelemeye, temiz hava almaya, keyfi etmeye. Ve elbette tüm aile..

Hadi bize eyvallah. Dönüşte biraz da büyümüş, öğrenmiş ve sarj olmuş olacağız şüphesiz.