Cumartesi, Eylül 28, 2013

Sudan çıkmış balık!

Dün ilk aile toplantımızdan çıktık. Şöyle bir çıvıldamışım tweeterda  "Ilk aile toplantisindan ciktik. Sudan cikmis balik gibiyiz. Nerde bizdeki okul/ogretmen yaklasimi nerde buraaki tutum, tavir" öyle böyle değil.

Kısaca bir anlatmak isterim çünkü bizim Kanada'ya yerleşmemizin en büyük sebebi çocuklarımızı imam yapmayız dememizdi. Çokta iyi yapmışız.

Dün Alara'nın okulundan universite ve kolejlerle ilgili bir sunum olacağına dair bir e-mail almıştık, sevgiliyle toplandık gittik, kapıda bizi bir adam karşıladı, aman bir güler yüz, bir hoşgeldiniz, nasılsınız, kapı derken okulun dış kapısı, sokak yani. Sonradan anladık ki sunumu da aynı insan yapacaktı. Tüm sunum esnasında bir kere bile teklemeden sıkmadan tüm soruları yanıtladı, bıkmadan usanmadan anlattı. Bizim alışık olduğumuz tavır ise genellikle çocuğunuzun dersleri berbat okuldan alıp çırak yapın olduğundan şaşkınlıkla dinliyoruz. Tüm sunumun bir yerinde bile çocuklarınız yetersiz demedi, aksine çocuklarımız bizim en kıymetlilerimizdir, onlara yardım bizim görevimizdir, her ne sorunuz olursa lütfen bize gelin, her zaman yardıma hazırız şeklinde yaklaşımlar. Tövbeler tövbesi, kültür depresyonu yaşıyoruz o ara ha!

Sevgiliyle gözlerimiz dolu dolu birbirimize baktık, ne doğru bir yerdeyiz dedik, hem çocuklarımız hem de kendimiz için. Eve dönerken Alara'nın gittiği okulu içimize sindiren Elif'ciğimi aradım, teşekkür için, o denli duygulandık, ve memnun olduk.

Şimdi bugün memleketin durumuna bakınca iyi ki zamanlı geldik, şu aşağıdakilerin  hayatını kurtardık diyoruz.


Çarşamba, Eylül 25, 2013

Zamanın hızla akıp geçmesi sorunsalı ile başa çıkma yöntemleri

Kanada'ya yerleşmeden önce sabahları ofise giden, toplantılara girip çıkan, saçını, manikürünü ihmal etmeyen, çocukta yaparım, kariyer de model bir kadındım. Her daim bakımlı, şık, fonfon hallerim vardı.

Şu anda sabah olup uyanınca akşama dek zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorum. Sabah kahvaltısı ile başlayan tırışkadan maratonum, oğlanı okula bırakma, (şanslı isem) sevgiliyle veya bir dostla belki bir kahve içme, oğlanı alma, öğlen yemeği, yüzmeye gitme, hava güzelse biraz bisiklete binme, akşam yemeği, banyo derken hoop gün bitmiş. Böyle renksiz sıkıcı bir hal, ama içten içe bir hoşuma gidiyo bu umarsız halim, hani biri arayacakta şahane bir iş var diyecek, mecbur geri çevireceğim bu sefa şeyliğinden diye aklım çıkıyor, o derece.

Hah, bu hızlı geçen zamanla başa çıkma çalışmalarım uzundu devam ediyor, ama yok değişen birşey yok, uyanıyorum, bakıyorum hop akşam olmuş, utanıyorum demeye ama bazen akşamları oğlanla uyuyakalıyorum, sanki tüm gün dünyayı taşımışım da öyle tatlı bir yorgunluk.

Bilen varsa bu hızlı geçen zamanla baş etmenin yollarını beri gelsin lütfen.
Sevgilimin "Lake Erie- 13. cuma" isimli çalışmasından.

Cumartesi, Eylül 07, 2013

Bir ilk!

Leo babası gibi trenlere çok meraklı, model trenleri sadece izleyerek başlayan bu merak, artık kendi minik ahşap tren seti olunca tavan yaptı, vagonlar, tren yolları, saat kuleleri, istasyonlar derken evdeki tüm vaktini trenleri ile geçirir oldu.

İstediği bir turntable vardı, gelip gidip bakıyor, ama vagonla falan geçiştiriyoruz bu isteği. Geçen bayram dedesinden tırtıkladığı para ile de bir para biriktirme alışkanlığı kazandı, ortalıktaki tüm bozuk paraları dinazor şeklindeki kumbarasına atıp, biriktirmeye başladı. Dün gece bana sordu " Anne turntable alacak param oldu mu sence?" diye. Paraları döktük saydık, çok az eksiğin var dedim. O sırada dede ve ananenin çıktığı bir omuzla bu eksikleri de tamamladı ve bugün öğleden sonra hepimize "sizi oyuncakcıma götüreceğim" dedi.

Ağlayacağım galiba! Gitti turntableı aldı, taşıdı, parasını ödedi ve tüm öğleden sonrasını trenleri ve özellikle de turntableı ile geçirdi.
Ben bu kadar küçük yaşta para biriktimekle tanışmasından pek memnunum. Bir oyuncak seçerken çok pahalı mı? Alabilir miyiz diye sormasından da, o küçücük elleri ile kumbarasına paraları tıkıştırmasında da..

Bazen bazı şeyler için çok küçük olduğunu düşünüyorum ama kalbinde ve beyninde aslında daha büyük bir insan var. Ve ben o insanı çok seviyorum!

Salı, Eylül 03, 2013

Yazın bitmesiyle..

Bir yazı daha bitirdik, yaşadığımız yer Oakville'de yaz pek hareketki geçti, festivaller, havuzlar, göle girmeler, adaya gitmeler, neler neler!

En keyif aldığımız ise Jazz festivali oldu, 7'den 70'e herkes sandalyelerini alıp downton'a indi, toplam beş sahnede yaklaşık 40 performans oldu, ben şimdi anladım, küçücük çocuklara jazzın nasıl aşılandığını. Tüm bebeler jazz eşliğinde dans ederken anne babalarda mutlu mesut müziğin tadını çıkardı.
Jazz festivallinden iki kare...

Yarın okullar açılıyor, büyük kızın okuldaki ilk günü, tüm derslerini seçtik beraberce, ilk gelişte bizi biraz zorladı ancak okulların açılmasıyla mutlu olacak gibi.

Küçük ise zaten yazın haftada iki gün devam ettiği için, yarınki okulun ilk gününde ağlayan minikleri teskin edecek olmanın güveni ile okul yolu gözlüyor. Aşağıdaki ise "yaşasın festivaller" isimli çalışmamdan.


Evet farkındayım, ofis halleri isimli çalışmalarım da güzeldi ama hayat bu işte, bir anda değişiveriyor.