Salı, Kasım 29, 2011

Felsefik yaklaşımlar

Uzun yıllardır yoga yapıyorum, sayısız defalar Hindistan'a gittim, ashramlarda kaldım, hocalarım oldu, hala da eğitimime devam ediyorum. Bu eğitim hiç bitmeyecek bir seyahat benim için.

Felsefe yola çıkmak demekmiş, bilgi için yola çıkmak, ölene kadar öğrenebilmek için, hiç bir zaman bilginin özüne inemezmiş insan, biraz tamamlanır, biraz öğrenirmiş ama hakikate ulaşmak çok zormuş. Bunlar felsefeden öğrendiklerim.

Yoga da bir çeşit felsefe, Hint felsefesi, ben şimdi bunları harmanlıyorum, ve o kadar keyifli ki.

Bütün bu bilgi alışverişlerimi pratik hayatıma yansıttığımda bazı itirazlarım var.

Mesela belli bir süre yoga derslerine iştirak etmiş, felsefe kısmının ucundan dahi tutmayan talebelerin ilk Hindistan gezisi üzerine, " evet, ben artık oldum ve artık yoga dersi verebilirim" demesi, BEN OLDUM aslında ne kadar zor bir ifade, hepimizin önünde gideceği, yıllarca ve kitaplarca bilgi varken, ben oldum ne kadar zor bir ifade, üstelikte aslında hiç birşey olmadan, yaşadığımız dünyada gördüklerimizi ve algıladıklarımızı gerçek sanarak, işin kolayına kaçarak, sanrılarımızı kendi gerçekliklerimiz yaparak.

Ben oldum aslında salt kendini kandırmaktır, şahsi fikrim; bırakalım her türlü ÖĞRETME işini o işe gönül vermiş, yıllarını ve emeklerini harcamış hocalarımız yapsın, bizlerse talebelik hayatımıza devam edelim. Keyifle, her bir yeni bilgiyi susuzlukla içerek.

Ben daha olmadım, önümde gidecek çok yolum, alacak çok yanıtım var.

Her şart ve koşulda talebelik hayatıma devam ederim isimli çalışmamdan.

Pazartesi, Kasım 28, 2011

LeoMio okulda!

Bugün ilk "oyun atölyesi" deneyimi gayet başarılı idi, trafik ve uyku sebebiyle ilk yarım saat gecikti, alıştırmaları atladı, kimseyi tanımıyordu oğlan ama hemen masasına oturdu, yaprakları yapıştırmak için tutkallarını sürdü, kağıdın her tarafına sürdü önüne arkasına belki ama arızasız, gülr yüzüyle geçirdi, oyunlar bittiğinde gitmek istemedi.

Biraz daha oynamak istedi, bizi çok yüreklendirdi. Şubat dönemi için iki günlük bir atölyeye yazdırma fikri şu an harika görünüyor, biraz erken ama olsun varsın.

Iraz Toros, işini sevrek yapan bir psikolog, en önemlisi de bizim için bu şu anda, oğlanın keyif alması, paylaşması ve eğlenmesi..biz memnun kaldık, oğlan da çok keyifliydi.

Bu deneyimlerimiz artıkça paylaşmaya devam edeceğim.

En çok güldüğümüz ise haftaya ev ödevi var oğlanın, bilmiş anneler gibi ben yapıp götürür müyüm diye kendimden korkuyorum ahahhayt.



Bu tür atölyelerle ilgili fikirlerinizi/bildiklerinizi paylaşırsanız sevinirim de.

Bugün okullu olduk!

İlk okul maceramız bugün başlıyor.

Okul işlerini araştırmaya başladığımda baktım tüm bebeler bir oyun okuluna yazılmış, okulun yolunu çoktan tutmuş bile, okulların çoğunun kaydı kapanmış, bir daha dönem Şubatta başlıyormuş.

Oyun okulu olduğundan fazla uzatmadım, eşten dosttan duyduğum ve internetten de artı puan alan Iras Toros'a gidiyor bugün oğlan, saat 16.00'da.

Okul deyince herkesin içi buruldu ama oyun aslında bu okul, yaşıtları ile vakit geçirmek, paylaşmayı öğrenme okulu.

Bakalım göreceğiz. Anneli oyun okulu imiş birde bunlar, biz de anne yerine baba var deyince sorun olmaz dendi ya pek sevindik. Tabi bende orada olacağım ilk günde ama, sonrası baba ile:))

Haydi hop okullu oldu oğlan..pek komik.


Büyük Babası, Babası ile ve Anıtkabir isimli çalışmamdan.

Perşembe, Kasım 24, 2011

Uzun saçlarını severim!

Ben hep karşı çıktım, herşeye.

Erkek çocuk doğurdum ya, saçını kestirmem diye tutturdum şimdi de, uzatıcam illaki, nereye kadar, işte onu bilmiyorum ama albatros saç tıraşı yaptırmayacağım, hiç yakışıtramıyorum erkeklere, bebeklere, adamlara, çocuklara, şöyle bir tarzı olmalı saç dediğin şeyin.

Oğlana koca saç diyorum, kaşık kadar suratında kocaman saçları var, dümdüz aslında, ama deli gibi koşmaktan dalgalanıyor arkadaki bebek saçları.

Okula giderken de uzun gidebilir değil mi? İllaki kafasına tas kapayıp kestirmemize gerek yok değil mi? Birileri lütfen evet gidebilir desin yahu..



PS-Birde okul sorunsalım var bu aralar..ayrı bir posta konu olur.

Pazartesi, Kasım 21, 2011

Bezsiz Popo!

Çok minikti ilk tuvalet eğitimine başladığımızda, herkes ah yapma, daha çok minik dedi, bak sonradan sıkıntılar çıkacak dedi, zorlamadım ebette hiçbir zaman, hayatta hiç bir şeye zorlamayacağım gibi, ama anne baba olarak ne zaman çiş ve kakasını yapacağını hep bildik, tüm anne babalar gibi, ufak bir gözlem ve iletişim meselesinden ibaret bu iş sadece, o iletişimi çözdünüz mü, gerisi çorap söküğü gibi geliyor, ama biraz sabır mutlaka gerekli.

Ananeden kalma yöntemdir bu 40'ı içindeyken tuvalete tutmak, her seferinde yapmaz ama yaptığında dünyalar sizindir artık, iletişebildiğiniz için.



Yukarıdaki fotoda henüz 1.5 aylıktı bizim oğlan. koca koca gözleriyle poturdarken.


Yılmadık, kendi oturmaya başladığında ara ara hep oturttuk tuvalete, bazen yaptı bazen yapmadı, ama hep sabrettik.


12 ayını doldurduğu zaman artık bahardı, ve adada biz bu bez işini bırakalım dedik, en azından uyumadığı zamanlarda, zaten adadayız, sıkıntı olmaz dedik, ve gerçekten de adada gündüzleri bezsiz gezmeye başladı, elbette adada baba çişi yapmayı öğrendi, ne zaman doğa onu çağırsa babasıyla bir ağaç dibine çişini bırakıverdi, hem de şen kahkahalarla, atlar, kediler ve köpekler gibi, ne de olsa en yakın arkadaşlarıydılar.


16 aylık gibiyken anakara İstanbul'a döndük, artık gündüzleri bezsizdi, geceleri denemeye cesaretimiz yoktu, caddedeki tüm tuvaletleri ezbere bilir haldeydik ama nedense geceleri bir türlü deneyemiyorduk. Artık o baktığı tuvalet kağıdı ile pipipsini de silmeyi öğrendi üstelik.

Ta ki bir gece twitterdan ben bir tweet atana dek, "oğlan geceleri beze hiç çiş yapmıyor acaba gece denesem mi?" diyene kadar, o kadar çok yüreklendirici yanıt aldım ki, yürü be kim tutar seni oğlum dedim, 18 aylıktı, o gün bugündür poposu bezsiz bizimkinin, krem yok, pişik yok, mis gibi bir popo var sadece.

Bu bezi bırakmadaki en önemli hadise bizim sabrımız ve cesaretimiz değildi, kumaş bez kullanıyor olmamızdı, malumunuz bu bebeklerin poposuna bağladığımız kimyasal bombalar bebeklere çişi hissettirmiyor, bu iyi midir kötü müdür bilemem ama rahat ettikleri kesin, kumaş bezde ise böyle bir özellik yok, ıslaksa ıslak popo, soğuksa soğuk, aynı ısıda kalmıyor, ve bu bebekler için bezden biran önce kurtulmaya sebep oluyor. Kumaş bezi her zamanki gibi şiddetle tavsiye ediyorum.

Bu bezsiz popo yolculukğunda canla başla uğraşan ve hep destek olan biricik Sevgilime de elbette ki teşekkürü borç bilirim, beni hiç bir zaman yalnız bırakmadığı, baba çişlerinin tamamını yaptırdığı ve bundan hiç erinmediği için.

Bezsiz Popo!

Çok minikti ilk tuvalet eğitimine başladığımızda, herkes ah yapma, daha çok minik dedi, bak sonradan sıkıntılar çıkacak dedi, zorlamadım ebette hiçbir zaman, hayatta hiç bir şeye zorlamayacağım gibi, ama anne baba olarak ne zaman çiş ve kakasını yapacağını hep bildik, tüm anne babalar gibi, ufak bir gözlem ve iletişim meselesinden ibaret bu iş sadece, o iletişimi çözdünüz mü, gerisi çorap söküğü gibi geliyor, ama biraz sabır mutlaka gerekli.

Ananeden kalma yöntemdir bu 40'ı içindeyken tuvalete tutmak, her seferinde yapmaz ama yaptığında dünyalar sizindir artık, iletişebildiğiniz için.



Yukarıdaki fotoda henüz 1.5 aylıktı bizim oğlan. koca koca gözleriyle poturdarken.


Yılmadık, kendi oturmaya başladığında ara ara hep oturttuk tuvalete, bazen yaptı bazen yapmadı, ama hep sabrettik.


12 ayını doldurduğu zaman artık bahardı, ve adada biz bu bez işini bırakalım dedik, en azından uyumadığı zamanlarda, zaten adadayız, sıkıntı olmaz dedik, ve gerçekten de adada gündüzleri bezsiz gezmeye başladı, elbette adada baba çişi yapmayı öğrendi, ne zaman doğa onu çağırsa babasıyla bir ağaç dibine çişini bırakıverdi, hem de şen kahkahalarla, atlar, kediler ve köpekler gibi, ne de olsa en yakın arkadaşlarıydılar.


16 aylık gibiyken anakara İstanbul'a döndük, artık gündüzleri bezsizdi, geceleri denemeye cesaretimiz yoktu, caddedeki tüm tuvaletleri ezbere bilir haldeydik ama nedense geceleri bir türlü deneyemiyorduk. Artık o baktığı tuvalet kağıdı ile pipipsini de silmeyi öğrendi üstelik.

Ta ki bir gece twitterdan ben bir tweet atana dek, "oğlan geceleri beze hiç çiş yapmıyor acaba gece denesem mi?" diyene kadar, o kadar çok yüreklendirici yanıt aldım ki, yürü be kim tutar seni oğlum dedim, 18 aylıktı, o gün bugündür poposu bezsiz bizimkinin, krem yok, pişik yok, mis gibi bir popo var sadece.

Bu bezi bırakmadaki en önemli hadise bizim sabrımız ve cesaretimiz değildi, kumaş bez kullanıyor olmamızdı, malumunuz bu bebeklerin poposuna bağladığımız kimyasal bombalar bebeklere çişi hissettirmiyor, bu iyi midir kötü müdür bilemem ama rahat ettikleri kesin, kumaş bezde ise böyle bir özellik yok, ıslaksa ıslak popo, soğuksa soğuk, aynı ısıda kalmıyor, ve bu bebekler için bezden biran önce kurtulmaya sebep oluyor. Kumaş bezi her zamanki gibi şiddetle tavsiye ediyorum.

Bu bezsiz popo yolculukğunda canla başla uğraşan ve hep destek olan biricik Sevgilime de elbette ki teşekkürü borç bilirim, beni hiç bir zaman yalnız bırakmadığı, baba çişlerinin tamamını yaptırdığı ve bundan hiç erinmediği için.

Perşembe, Kasım 17, 2011

Kikilere bir iki..

Biz gidiyoruz, Ankara'ya.


Alacatı'da ansızın tanışıp sarmaş dolaş olup, sonraki yıllarda dostluğumuzu ilerlettiğimiz Kikilere, bu sefer +2 yiz, Ege ve Aliş'te var ekipte. Bol bol keyif edeceğiz, kahvaltılar edeceğiz, Atamızı ziyaret edeceğiz. Pek keyifli olacak, birde çok özledik ekibi ya, burnumuzda tütüyorlar.

Hadi bakalım bize iyi yolculuklar.

Bu yukarıdaki fotoğrafta ikimiz de henüz birer ruhu kaybetmiş, acılar içinde böğrüşüyorduk, sonrasında yerini kahkahalara bıraktı bu hüzün anları çok şükür ki..

Pazartesi, Kasım 14, 2011

Crazy Little thing called love!

Eskiden gezgin olan bizler oğlanın hayatımıza girmesi ile biraz da olsa durulduk, gecelerimizi evde ama keyifli, tatillerimizi İstanbul'da ama gülerek geçirir olduk.

Bu pazar evde kahvaltı ederken Sevgili, haydi Beyoğlu'na çıkalım dedi. Şöyle bir baktım gözlerindeki ışıltıya, ve haydi dedim.

Toparlandık, oğlanın Bugaboo'su olmazsa olmazı hala bizim için, attık arabanın arkasına, ver elini kadıköy. Kadıköyden vapurla hoop Karaköy'e, oradan tramvaya, oradan finiküler ile Taksim'e, ve ver elini İstiklal Caddesi.

Milyon çeşit insan, kalabalık, keyifli uzun bir yürüyüş yaptık, yemeğimizi yedik, kahvemizi içtik, oğlan uyudu uyandı, yattı yuvarlandı, biz aşk tazeledik.

Bu arada konuya ilişkin post yazacağım ama oğlan artık bezsiz, Beyoğlu'nun tüm tuvaletlerini tanıyoruz artık ehehehe.

Akşamı ettik oralarda, sonra Tünel'e bindik, Karaköyden bir vapurla Kadıköy çarşıda aldık soluğu..

Oğlan bu kadar çok araça binmekten sonsuz keyif aldığından mıdır nedir, gıkını bile çıkarmadı.



Benden nacizane tavsiye, çocuklarınızı gezgin yetiştirin, pek keyifli oluyor hayat.

Perşembe, Kasım 10, 2011

10 Kasım Dokuzu beş geçe...



Atam, bizi affet, seni huzur içinde yatıramıyoruz, son numaramız ne biliyor musun, okul kitaplarından kaldırmak seni, yaptıklarını unutturmak, yavaş yavaş, sinsice. Sonra artık resimlerini de pek asmıyoruz sağa sola, diktatörmüş falan birileri birşeyler geveleyip duruyor ama ben anlamıyorum.

Atam, sen gittin ya..bizim burda kolumuz kanadımız kırık! Asıl sana şimdi ihtiyaçımız var, hemde çok, açtığın yolda ilerleyeceğiz ama o kadar çok tuzak çıkıyor ki o yolda karşımıza, sen olsan hoplar geçerdik üstlerinden.

Atam, çok erken bırakıp gittin bizi, memleket hazır değildi daha gitmene.

Atam..affet bizi..seni hayal kırıklığına uğrattık...

Cuma, Kasım 04, 2011

İptal edilmediyse kutlamalara katılmamak serbest heralde!

Cumhuriyet Bayramı kutlamaları gibi iptal edilir diye çok bekledim, boşuna bekledim. Bu ülkede herkes ve herşey, herşeyi kendine yontuyor, cumhuriyet bayramı olmaz elem keder var, ama bu bayramı kutlayalım, tatillere gidelim, keselim hayvanları, akıtalım kanları.

Ben bu bayram evdeyim, zavallı hayvanları üstüste yığdıkları yerlerin yakınından bile geçmeyeceğim, ne gözüm kan ne de gönlüm vahşet kaldırır bu kadar acının üstüne.

Minik oğluma da bu bayramı öğretmeyeceğim, insanoğlunun acımasızlığı olarak öğrenir en fazla.

Uzun lafım kısası, karpuz kesin karpuz!

Çarşamba, Kasım 02, 2011

Biricik Sevgili'ye!


Biraz anarşist, çokca hümanist, harika bir baba, nefis bir sevgili O!

Yaptığım her işte, herşeyde bana hep destek, tam destek O!

Bugün Biricik Sevgilim'in doğum günü, benim doğum günüm.

Bin teşekkür ederim sana, beni varettiğin, yoldaşım, sırdaşım, dostum, sevgilim olduğun için.

Bir minik hediye vermek isterim sana Nazım Hikmet'ten:

"Seviyorum Seni" diyerek

Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,
Ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,
Telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi.
Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi.
İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık
İçimde kımıldanan birşeyler gibi
Seviyorum seni ‘yaşıyoruz çok şükür’ der gibi.

Salı, Kasım 01, 2011

Whatever happens happens

Biz haftasonu çok işler yaptık. Cumartesi Cumhuriyet Yürüyüşüne katıldık, kocaman bir sessizliğin cığlığını duyduk yüreklerimizde.


Çekirdek aile olarak oradaydık.


Herşeye, tüm hüzne rağmen Cumhuriyetin 88. yılını kutladığımız için çocuklar gibi şendik.

Pazar sabahı erkenden uyandık, benim diş ağrısından ötürü şişmiş yüzüme rağmen Van için Rock etkinliğine gittik, hem depremzedelere destek, hemde Ayşe Saran'a destek için.


Elbette oğlansız olmazdı, o sese rağmen Ayşeyi sahnede görünce dansedicem diye tutturdu, ve Ayşenin kucağından hiiiç inmedi, sanırım günün yıldızı olduğunu anlamıştı.


Elbette tek bir öğün bile atlamadık.


Ve Sevgili Mehmet Turgut bizimkine hastalandı.

Keyifli, hüzünlü, sancılı karmakarışık bir haftasonu idi. Ama bakınca siz ne yaparsanız yapın olacaklar oluyor. Karma dedikleri bu işte.