Bu acaip haftanın bir gününde madem Bono gitti...ben ağladım..zırladım..Bono'ya bir kıyak yapayım dedim ve sonsuza kadar o benimle..bende onunla kalayım dedim.. ve ben çok begendim..
Perşembe, Eylül 13, 2007
Bonomuz melek olduktan sonra
Bu acaip haftanın bir gününde madem Bono gitti...ben ağladım..zırladım..Bono'ya bir kıyak yapayım dedim ve sonsuza kadar o benimle..bende onunla kalayım dedim.. ve ben çok begendim..
Cuma, Ağustos 24, 2007
Çarşamba, Ağustos 22, 2007
Canım çok yanıyor.
Canım çok acıyor...elim kolum bağlı...hiç birşey yapamıyorum...hayatımda hiç bu kadar aciz hissetmemiştim...hiç ama..sadece dua ediyorum ve beklediğimiz ilaçların geleceği zamana kadar bizimle kal diyebiliyorum...Biraz daha dayan Bono..biraz daha...

Perşembe, Ağustos 16, 2007
İçim acıyor....
Kürek mahkûmları...
BU yazıyı zor şartlar altında yazıyorum. Telefonlar durmadan çalıyor, televizyonlar kapıda, haberciler durmadan bizden söz ediyorlar, benim ise söyleyecek çok sözüm yok.Sözümü sadece size söyleyebilirim.
Olan şu:Biz bir kayıktaydık.
Kürek arkadaşımı dalgalar aldı.Bizim ulaşmak istediğimiz bir yer vardı.
Söylene söylene, sızlana sızlana, adeta kendimizi kürek mahkûmu sayarak kürek çekiyorduk o yere doğru...
Orası; sadece bizim aydınlık ülkemizdi.Çağdaş okulların bahçesinde, çocukların sevgi-barış-özgürlük şarkıları söyledikleri, karanlık merdiven altlarında tarikat kurslarının yer almadığı bir yer...İtilmiş, yasaklı, suçlu, sakıncalı, haram, günahkár, aşağılanan, hiç sayılan kadınların olmadığı yurt...Babaların evlerine güler yüzle ve alın teri sıcak ekmeklerle döndükleri...Soygunun, hırsızlığın, talanın olmadığı bir yer.İran’a, Suudi Arabistan’a benzemesini asla istemediğimiz... Şeriatçıların, tarikatların, laik cumhuriyet düşmanlarının karanlığa sürüklemelerini asla kabul edemeyeceğimiz mübarek-kutsal vatan...
Mustafa Kemal’in memleketi....
Bizim ülkemiz...
*Ulaşmak istediğimiz yer burasıydı.Emin Çölaşan artık yok.
Ne yapmalıyım?..
Bırakmalı mıyım kürekleri?...
Ben şimdiye kadar her şeyimi okurlarımla paylaştım. Evimizi, evimizdeki canlıları, kemanımı, şarkılarımı, sevdalarımı, sancılarımı...Bilmezsiniz; yazılarımı onlarla birlikte yazarım ben.
Şimdi soruyorum:Ne yapmalıyım.Asılsam mı küreklere?..Avuçlarım kanasa da, hırsımdan ağlasam da, o yere doğru tek başıma kalsam dahi çekmeli miyim kürekleri?Yoksa, vaz mı geçsem kürek çekmekten?Söyleyin dostlarım...Ne yapmalıyım, ne?..
Perşembe, Ağustos 09, 2007
Aşk sende kalsın ütü masası bende!

Salı, Ağustos 07, 2007
Ölmeden önce yapmak istediklerim I
One
Is it getting better?
You say: one love, one life
Did I disappoint you?
Well it's too late, tonight
Have you come here for forgiveness?
Did I ask too much - more than a lot
You say: love is a temple - love a higher law
One love - one blood
Çarşamba, Ağustos 01, 2007
Döndüm!

Bizimkiler top peşinde..

Bu acaip alete binildi..

Babylon'da yan gelip yatılındı...

Cubalılarla sahnede müzik yapıldı...
Loca savaşlarından zaferle çıkıldı... Arkadaki Kero'ya dikkat!!!Zafer edasını görebilirsiniz.
Bünyenin durgunluk sınırları aşıldı..
Yurdum insanı resimleri çekildi...
Yorgunluk atıldı...bol bol hemde ..bol buzlu whiskyle
Ve hooop Alacatı'dan Nua'ya...
Cuma, Temmuz 20, 2007
Tatildeyim!

Pazartesi, Temmuz 16, 2007
Nua..keyif yeri.

Pazartesi, Temmuz 09, 2007
Canım Ecem benim gecen haftaki sıkıntılarım için Akşam gazetesinde cumartesileri yazmakta olduğu köşesini bu işe ayırmış..kalemine sağlık..gönlüne sağlık...insanın dostları olması o kadar güzel ki...çok mutluyum ben..
Yazı şurada.
Üşenen arkadaşlarım için de şöyle:
Ev al, komşu alma.
"Komşu” diye nitelenen birtakım insanların yemeyip içmeyip ve üstelik evlerindeki işi gücü bırakıp diğer dairelere şöyle uzun uzadıya ziyaretler gerçekleştirdiği devirler bitmedi, devam ediyor… Daha sabahtan evi iki süpürüp, kahvaltı sofrasını falan saniyeler içinde toplayıp mahalledeki son dedikoduları eğer birine anlatmazsa öleceğini sanarak başka kapıları çalan insanlar hâlâ var. Kim kime ne demiş, kim gece kavga etmiş, boşanmakta olanlar ve de son model araba alanlar kimler, bunlar konuşulmazsa olmaz.
Hem sonra bu sabah kahvesiyle yapılan “zararsız” gibi görünen dedikodu faslı bitecek, devamında da kekler börekler yapıp bir gün daha hep beraber, el birliğiyle ve hayata hiçbir şey kat(a)madan bitecek, ama onların günleri dedikodulardan biraz daha beslenmiş olarak kurtulacak, öyle yani.
Önceleri bu komşu denen kimi kadınların bir kısmının istihbarat kaynakları mahallenin bakkalı, çakkalı, her eve girip çıkan, çıkabilen bohçacısı falandı tabii… Ya da köşe başlarında sıkıştırdıkları, bülbül gibi öttürdükleri küçük aile fertleri vardı… Şimdi devir değişti. Altmış yaşındaki teyzeler internet başında harıl harıl blog okumakta ve gidip kırk yıllık komşularına bir kahve içimi sürede “Senin kız sevgilisiyle orada burada zaman öldürüyor” demekteler, yani bunun beterini söylüyorlar da ben yazmayayım. Vallahi de durum bu, en yakın arkadaşımın başına geldi, oradan biliyorum.
Yeni moda dedikodu…
Bu komşu görünümlü canavar teyzecik –ki yaşını başını almış-, internette hadi diyelim işi var da, bloglarda işi ne-, dolaşıp da bizim kızın günlüğünü bulmuş. Okumuş da okumuş, artık ne zaman fırsat bulduysa. Okumak yeterli gelmemiş, arkadaşımın gittiği yerleri bir bir not almış herhalde, sonra da bir koşu bizimkinin annesine yetiştirmiş. Öyle böyle bir yetiştirmek değil tabii, ballandıra ballandıra “yaşasın kötülük” tadında bir hikâyeleme ile anlatmış bir bir. Hafta sonu şuradaymışlar, önceki gün bilmem nereye gitmişler, senin kız kötü yola düşmüş babında bir anlatım.
Şimdi gel de şoka girme. İnsan tabii, böyle dedikoducu insanların varlığını biliyor da, böylesi teknolojiyi kullanarak kendilerine yeni malzemeler bulacaklarını deyim yerindeyse tahayyül bile edemiyor.
Üstelik blog okuyarak dedikodu yapmanın zannımca bir bardak dayayarak yan evi dinlemekten farkı yok. İkisi de aynı kapıya çıkmakta nihayetinde. Buradan şu tartışma da başlatılabilir pekâlâ; madem bu kadar özel şeyler bunlar, neden sanal bir dünyada günlük tutuyor insanlar? Neden yazılanlar eskisi gibi kilitli defterlerde değil ve neden eskiden bu defterleri köşe bucak kaçırırken şimdi okunmak istiyor herkes?
Belki neden teknoloji ilerledikçe yalnızlaştığımız, daha da içimize kapandığımız içindir. Böyle kapandıkça ve uzaklaştıkça gerçek dünyadan, hayat sırf iş ve evden ibaret olunca, bir çift güzel söz, birkaç “seni anlıyorum” ve “yalnız değilsin”e muhtaç kalıyoruz. Ama tabii bunların hiçbiri yaşlı teyzeler yazılanlardan kendilerine malzeme çıkarsın diye yapılmıyor…
Madem bu teyzecikler böyle meraklı blog okumaya, biz de onları kendi bloglarını açmaya ve en az okudukları şeyler kadar içten, yalın ve “gerçek” şeyler yazmaya davet ediyoruz…
Pazar, Temmuz 01, 2007
Dedikodu ve Örümcek Kafalar
Bu yazıdan sonra blogumu sadece izin verdiğim yine sizler okuyacaksınız, ancak son olarak common bir yazı daha yazmak istedim. Şöyleki;
Bu blogu okuyarak Beni Ayşe Arman (sebocum benzetme için teşekkür ederim) durumuna sokmuş olan çok sevgili yazlık komşumuza ithafen...bu blogta biliyorsunuz ki hepimiz ayakkabımız.... corabımız...bu örümcek kafalı insanlarla dolu dünyaya yine de herşeye rağmen gelmiş olan bebeklerimiz...gittiğimiz yerler..yediğimiz yemekler...mutluluklarımız ..bazen sıkıntılarımız yazılıyor..ve KİŞİSEL....ancak bazı insanlar var ki diğerlerinin mutsuzluklarıyla mutlu oluyor...heralde onların da aydınlanmaları bu yolda geçiyor ki...bu blogu okuyor... zavallı anneme de senin kızın sevgilisiyle "düşüp kalkıyor" ve bunu da blogta yazıyor diyor...düşüp kalkmaktan kasıt zannederim yoga gezileri...organik tarım olamayacağına göre hahaha....bu kadar sığ düşünebiliyor demek insanlar...her ne ise...konuşmalardan sonra beni Ayşe Arman zanneden annem beni arayıp fena şekilde hırpalıyor...şimdi annemle konuşmuyorum, çünkü kendini köy dedikodularının sürükleyiciliğinden kurtaramamış olmalı ki bana bu söylenenleri yakıştırdı..zaten istenen de oydu..mutlu olunmasın..benim annem mutsuz edilsin..dolayısıyla bende mutsuz olayım ve o da yükselsin..diğer insanların mutsuzluğuyla yükselsin..bu tür insanları ben hayatıma sokmuyorum ama aileme birşey yapamam..herkesin seçimi kendinin..ancak bu işte son derece kırılmış bir evlat olarak ben kendi hayatımın bu tür insanlara göre daha verimli ve faydalı olduğunu düşünüyorum...en azından çalışıyorum...hiç kimseye ihtiyacım olmadan bugüne dek ne yaptıysam yaptım..kimseden bir kuruş almadım..dedikodu yapmadım...kimseyi yargılamadım...Buradan çok sevgili komşumuza sevgili annem ile birbirimizi hırpalamamıza sebep olduğu için teşekkürü borç bilirim...ve umarım kalan hayatlarında diğer insanların özel hayatına tecavüz etmemeyi öğrenir ve böylelikle kalp kırmamanın dayanılmaz hafifliğini yaşayabilir ve yaşatabilirler. ...son olarak aşağıdaki resmi tekrar hatırlatmak istedim..örümcek kafalar sadece onlar değil...belki de onlar daha dürüstler...en azından görüntüden aman uzak duralım diyoruz da ..internette sörf yapıp..sözüm ona modernlik taslayan yüzlerce insandan da sakınalım...sonra üzülmeyelim.
Son olarakta benim ben olmamda sonsuz katkısı olan, bu günlere getiren, doğru ile yanlış arasındaki farkı görmeyi , doğru insan ve yanlış insan ayrımı yapabilmeyi ve hayatta kimseye güvenmemeyi öğreten, herşeye rağmen herşeyden çok sevdiğim ve bana hep destek olan anne, baba, abla ve Keroya sonsuz teşekkür ederim.
PS- Şebocum..bu arada senin blog benimkinden daha fenaymış hahaha.
Pazartesi, Haziran 25, 2007
Ohhh Pek Güzeldi!
Perşembe, Haziran 21, 2007
Duke Ellington ve Garga


Pazartesi, Haziran 18, 2007
Huzura yolculuk

Aşağıdaki resim geçen seneki kazdağları seyahatinden...adı da " mutluluğun resmi"
Gezi programını merak eden bartoncuğum..eğer cumartesi bize katılmaz..yan gelip yatarsan yukarıda resmi görülen şahane yerleri göremez..otelde tıkıştığınla kalırsın..sana tavsiyem bu gezide çok sevgili hocamızın tavsiyelerine uyman yolundadır.
PS-Cumartesi ve dünde sapanca nua'daydık biz...aman da göbeeme okyanus suyu..totoma nane aroma terapisi derken kendimden gectim...bu vesile ile bana bu kısa ama cok keyifli ve huzurlu bu haftasonunu organize eden sevgili sevgiliye teşekkür ederim.
Pazartesi, Haziran 11, 2007
Okullu olmuştum
Şu yaşımdan sonra bir diplomam daha olsun diye başlamış olduğum bir distance education kursum vardı..iki bucuk sene önce başladığım, katiyen elimi süremediğim, olası diplomam için nisan ayında 5 haftalık yıllık iznimin bir haftasını kullanmak süretiyle bir bitirme calışması içine girdiğim.
Sonuçlar iyi şimdilik 15 dersin 8inden kendimce hiçte fena olmayan notlar aldım..kalan 7 için duacıyım...
Burdan alınacak ders 30 yaşından sonra okul yalan olur..mümkünse hiiiç ilişmeyelim eğitim işlerine..bildiklerimiz bize yeter deyip hayata devam edelim.