Cuma, Ocak 30, 2015

Bir ata sporu olarak buz pateni!

Kanada'ya geldiğimizden beri bir buz pateni yapasımız var, ama hava şartları, popo üşümesi, amaaan kar var derken hiç tam olarak vakıf olamadık. Buz patenine dair en büyük olayımız gecen yıl aldığımız free passtı, onu da hiç kullanmadık yukarıda saydığım sebeplerden.

Geçen haftalardan birinde eve dönerken sahilde, göle açılan bir derenin üzerinde buz pateni yapan insanları görene dek bu durum geçerliydi. O güzel ve güneşli günde kayan insanları görünce derhal ailecek patenlerimizi edinip, derhal derenin üzerine döküldük, ama ne dökülmek, tutabilene aşkolsun.

Öğretmenimiz on numara, nasıl bilmiyorum ama Alara buz pateni yapmayı biliyormuş, bize iki dakkada püf noktalarını anlattı, Leo'yu elinden tuttuğu gibi kapıp götürdü, bizimki düşe kalka bir heves debelendi durdu. Bana gelince, kendimce bir köşe bulup denemelere başladım, düşmemek için yakınımda yöremde tutunabileceğim bir yerler buldum, çalıştım durdum, maksat çocuklarla kaymak tabi, sanırım 2 saatin sonunda artık azıcık becermiştim ve kaymaya başladım.

Aman ne kaymak az daha kaysam Katherina Witt olacağımdan tırsındığımdan, ve kollarımın ağrısında, tamam yeter dedim. Kollarımın neden ağrıdığına dair en ufak bir fikrim yok bu arada ahahayt!

 
Sevgilimin "Buz üzerinde itişme bölüm 1 isimli" çalışmasından

Eylemlerim devam edecek!

Çarşamba, Ocak 14, 2015

Teknoloji mi dediniz?!

İmtihanlarım hiç bitmiyor bu aralar. Şu anda da teknoloji ile bir imtihanım var, düşman başına. Yıllardır bir eski bilgisayardan yenisine gelen milyar adet fotoğrafı yine bir yeni bilgisayara aktarıyorum. Belgelerimin tamamını aktarmadım, sadece günel kullandıklarımı aktardım, şirketin tüm yedekleri, eski çalışanlarının yedeklerini ben tutmuşum byunca yıl, haliyle ne bilgisayar alsam zamanla yavaşlamış durmuş. Bu yeni bilgisayara o yüzden güncel dosyalaramı aldım sadece, ama fotoğraflarımızın tamamını aktarıyorum.

Vardığım sonuç:

Dijital kamera sacmalığına bir son verelim, telefonlarımızla fotoğraf çekmeyelim, analog fotoğraf makineleri popüler olsun yine, anılarımızı basılı birikirelim, en güzel anlarımızın fotoğraflarını çekelim, rastgele fotoğraflara hayır diyelim, yerli yersiz patlayan flaşlardan, ah evet çok mutluyuz diye yapmacık facebook pozlarından kaçınalım.

Bence çok güzel fikir! Bilgisayarlarımız hiç bakılmayan fotoğraf çöplüklerine dönmez, alakalı, alakasız onlarca insanı hayatımıza alıp, sonra birde fotoğraflarını temizlemekle uğraşmayuz hem böylelikle. Fıstık gibi olur bence!

Bu gece sabaha kadar otursam fotoğrafların hepsini aktarabileceğimi hiç sanmıyorum, o kadar çoklar.

"Bugün hava -30 diye çocuğunu okula göndermeyip, tüm gün Lego oynayıp kütüphane, havuz gezen baba dünyanın en şahane babasıdır ve candır!" isimli çalışmamdan.

Pazartesi, Ocak 12, 2015

Lego

Cocuklugumda en sevdali oldugum oyuncak Lego idi benim. O zaman elbette bu kadar cok cesit, ve alim gucu olmadigindan, insanin ancak bir iki set Legosu olurda, benim Lego setlerim daha sonra yegenim Kero'ya gecti, simdi de paketlenip Leo'ya gelmek uzere anane valizine girdiler bile.

Bir cocugun tum becerilerini gelistiren bir oyuncak Lego, el becerileri, el-beyin koordinasyonu, hayal kurma, yeniden yapilandirma, sorun cozme, ipad ve tvden uzaklastirma ve en onemlisi saatlerce ugrasabilme.

Leo Lego'nun Starwars serisine cok merakli, tum biriktirdigi parasini ve bizim paralarimizi Starwars'a yatiriyor. Ve harcanan her kurusu sonuna kadar hakediyor Lego.

Yaklasik 2 yasindan beri oynuyor, Duplolarla baslayan maceramiz, 3 yasinda kucuk parcalilara donustu ve o gunden beri yatirimlarimiz devam ediyor.

Baska hic bir oyuncak istememesi de bence hic acaip degi, ben de olsam istemezdim!

Konuya iliskin elbette daha cok yazacaklarim var, ama okuldaki bloglama dersinden ancak bu kadar yaziyorum.(evet blog nedir diye ders var, tovbeler tovbesi!)


 Anne ogul aski isimli calismamizdan.


Salı, Ocak 06, 2015

Tükürdüğüm genlerim!

Canım çocuğum ala ala dişlerle alakalı genlerimi almış, ne gözlerimi, ne iyi huyumu, ne gülüşümü (evet beğeniyormuşum kendimi), diş genlerimi almış. Dişlerde çürük gördüğüm anda diş hekiminde aldık soluğu, 4 çürüğü var, ama ben yapamam bir spesiyaliste yönlendireceğim sizi dedi.
Kanada'da işinin erbabı yok gibi birşey, her konunun uzmanı var. Araba alırken bile konunun uzmanı adamlar içinizi çekebilir anlayacağınız.

Neyse bizim konunun uzmanına gittiğimizde ortaya çıktı ki bizim şeker canavarının 7 yazı ile yedi, çürüğü varmış, ağzında zaten 18 dişi mi ne var bunların. peh genime tüküreyim diye başladığımız tedavi, bugünkü hamle ile beynimize kazındı. Bizim oğlanın bir dişine paslanmaz çelikten bir koruma takıldı, kaplama gibi ama değil, daha basit. Elbette doktordayken tam olarak anlamadık eve gelince eyvahlar olsun dedik. Ben dövünüyorum" ne biçim anayım, bakmadım mı?" diye. Birde edepsizlik edip biricik sevgilime yüklenmeler falan.

Internete bakınca öyle ahım şahım olmamakla beraber çok yaygın olmayan bir uygulama olduğunu öğrendim, yetmedi elbet, memlekette üstlerine tanımadığım biricik hekimlerimiz Katipoğlu çiftine danıştım, Türkiyede pek yaygın olmayan, ama süt dişlerinde büyük kayıplarda dişi korumaya almak için uygulanan bir tedavi olduğu haberi içime azıcık su serpti. Ama gazımı tam alamamıştı, zavallı sevgili doktordan tekrar randevu aldı akşamın son hastası olarak tam teşrif edecektik ki oğkan uyudu. Sevgiliye "sen git dinle bakalım, ben adamı bir kaşık suda boğabilirim zira" dedim.

Efendim, gerçekten de süt dişlerinde büyük ölçüde kayıp varsa, dişi korumak için kullanılan bir uygulamaymış, bizimkinin bu dişine dolgu yapsa ayda bir düşermiş, ha bu kaplamanın beyazı da varmış ama bunun kadar iyi sonuçlar vermiyormuş miş muş miş muş.

İkna olduk, şu an bizim ki star wars dişim var diye geziyor, çok büyük gülerse görünüyor, çocuğuma gülme demeyeceğimiz için görünüyor kısaca.

Bu konuda daha bilgiye açım derseniz linki şurada, ben aç değilim gayri, içim şişti tüm gün.

Bu vesile ile Leo the şeker canavarı şeker, şeker ihyiva eden herşey, çukulata ve türevleri ile vedalaştı, sabah akşam dişler fırcalanıyor, o da yetmiyor floss ile temizlenip gargara yapılıyor.

Bu arada çocuğuma ay yesin nolur annesi diye şeker ve çukulata veren herkesin ağzına ağzına şöyle döküm tavayla vurasım var. Eşek sudan gelesiye.

Bal gözlerinden içtiğim isimli çalışmamdan bir kare ( sahi ofis halleri yapıcaktım ben, ah analık!)

PS- Bugünkü dilim için hepinizden özür dilerim ama berbat bir gündü. İlk uçağa atlayıp kendimizi emin ellere teslim etme isteğinin tavan yaptığı bir gündü. Affola!