Perşembe, Temmuz 30, 2009
Dişler...
Çarşamba, Temmuz 29, 2009
Klimalara elveda deyin...
Pazartesi, Temmuz 27, 2009
Haftasonundan haberler
Sıcaktan bunalan kadim dostum Tuğbanın aramasıyla gece 10.00'da balkonda kendimizi mum ışığı eşliğinde şaraba vermiştik bile..
Pazar gübü Şebo ve güzel adam Hasan'da havuz keyfimize eklenince keyfimize diyecek kalmadı...biraz fırtına..az bulut..az güneş..bol bira...şarap..rakı....yemek...sınırsız su...bol kahkaha..şenlik...
Ve iki bebek...havuzda debelenirken garsonlar geldi..ersin abi bir bakabilir misiniz? diye..yan bahcenin duvarından düşen iki kedi yavrusu geciçi bir süreliğine bizim oldu..bilir kişi olarak...henüz yürüyemeyen bebekleri besleyip büyütüp hayata hazır edene dek bakacağız..sonra ada evinin bahcesine salıvereceğiz..hem bize yakın hemde doğaya.
Kedi bakımında emeği geçen Şebo ve Tubik'e teşekkürü borç bilirim.
Cuma, Temmuz 24, 2009
Ada Halleri...
Bazen balkon o kadar serin oluyor ki...çok şanslıyız...
Seneye seferden kaldırılacak şanlı Paşabahçe vapuru...
Rakı balık...ben daha çok rakı ve yeşillik tarafındayım olayın..
Yorumsuz..
Ada günleri böyle geçip gidiyor işte.
PS-Fotoğraflar için ailenin sanatçısı Alac'a bin teşekkür.
Perşembe, Temmuz 23, 2009
La Sagrada Familia
PS- O merdivenleri indiğimizi tahmin edebiliyorsunuzdur.
Salı, Temmuz 21, 2009
Değişmeyen tek şey değişimdir.
Ve oh be dedim...oldu..oldu...bu değişimde en çok güldüğüm annemin tepkisiydi..."Aman evladım açtır saçlarını pek iyi olur..diğer türlüsünü hiç sevmedim ben"..ama anne diğer sevmediğin senin doğurduğun halimdi..unuttun mu dedim...çok güldük elbette.."unutmuşum evladım" dedi..kahkalar eşliğinde..
Böylece bir kez daha değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu anlamış...değişmeme kararımı bir kenara bırakmış ve tekrar ve yeniden yenilenmiş oldum...
Pazartesi, Temmuz 20, 2009
Kargodan çıkan sürpriz...
Üstüne üstlükte hafif keyifsiz ve şaşkın bir günün öğleninde geldiğinden bu paket..oh be dedim..oh be..bu blog ne güzel şeymiş..ne güzel insanlar tanıdım ben...Ilkaycım...bin teşekkür sana...ince düşüncene..eğlenceli hayata bakışına...çocuklarla artan mutluluğuna ve deliliklerine katlanan Kocana...iyi ki varsınız..
Cuma, Temmuz 17, 2009
Utanç Tablosu- dünün devamı
"Odak Noktası
Ahmet Cemal
Hangi Gelecek?
Atilla İlhan hayatta olsaydı, son yılların ÖSS sonuçlarını gördükten sonra sanırım o unutulmaz "Hangi..." dizisine "Hangi Gelecek?" başlıklı bir kitap daha eklemeyi düşünebilirdi.
Yakın geçmişte "Köy Enstitüleri'nden söz etmekten bıkmadınız mı?" sorusuyla karşılaştığım oldu. Hayır, bunu yapmaktan hiç bıkmadım; ama her yıl ÖSS sonuçlarının açıklanmasından sonra ortaöğretim ya da lise eğitiminin çöktüğünü ilan eden manşetlerle karşılaşmaktan artık ölesiye bıktım! Çünkü Türkiye'nin uğradığı hemen bütün yıkımlar gibi, bu yıkımda yeni tarihli değil. Ayrıca insan kendisinden öncekilerin çoğu gibi, başta göze görünmeksizin, derinlerde olgunlaşıp, sonra birgün ansızın patlak vermiş bir yıkım da değil. Dahası, ülkemizde ortaöğretimin çöküşünü çok kesin tarihlendirebiliyoruz ve bu çöküntünün iki kademede gerçekleştiğini çok net görebiliyoruz.
Kademelerden ilki, Köy Enstitülerinin 1954 yılında kapatılmasıdır. Sabahattin Eyüboğlu, " Mavi ve Kara" kitabındaki " Köy Enstitülerini Kuran Düşünce" başlıklı denemesinde, bu kurumların amacını şöyle anlatır: "Halka dayanan, halka güvenen bir yeni devletin yapacağı ilk iş, halkın yaşadığı her yerde ve en çokta köylerde bir tek sözcüsünü olsun bulundurmak, barındırmak, desteklemekti. Köy Enstitüleri bu sözcüyü memleket ölçüsünde yetiştirmek üzere kuruldu.
-Yeni Türkiye sözcüsünün köyde kalabilmesi için an az imam kadar köylü olması, köyün geçimine, yaşamına karışması,çifti cubuğu, çoluğu çocuğuyla köylünün kaderini paylaşması ve değiştirebileceği kadar değiştirmessi gerekiyordu..."Eğitim gören köy çocuklarını hem sonradan köye ve köylülüğe yabancılaştırmayacak hemde evrensel düşünce boyutlarını kazandıracak bir sistemle yetiştirmeyi amaçlayan enstitüler, 1954'te kapatılır; böylece nitelikli ilk ve ortaöğretim amacı da devletin resmi eğitim politikasından dışlanır.
Ortaöğretimin yıkımının ikinci kademesi, yıllar önce üniversite giriş sınavları için özel yetiştirme kurslarının açılmasıyla gerçekleşmiştir. Devlet, bu kursların açılmasını onaylamakla şu gerçeği açık bir biçimde dile getirmiştir: "Benim ortaöğretim sistemim, üniversitelere öğrenci yetiştirebilecek nitelikte değil; o nedenle ben bu işi özel girişimcilere bırakıyorum!" O zamandan bugüne bu kurslar dev bir endüstriye dönüşürken, resmi, ortaöğretim de dipsiz bir uçuruma doğru yol almıştır. Halen bu kurslara gidip üniversiteye girebilenlerin -en başta parasal nedenlerle- ancak küçük bir azınlığı oluşturabildiği göz önünde tutulduğunda, ÖSS sonuçlarında otuz bin kişinin sıfır almasının, adayların yüzde 60'ının da fen sorularına cevaplandırmamasının ülkenin önünde nasıl bir gelecek tablosu çizdiği, kendiliğinden belirginleşir.
Diyanet İşleri Başkanlığı'na bütçeden neredeyse en büyük payın ayrıldığı, buna karşılık henüz okuma yazma bilmeyen ilkokul mezınlarının bulunduğu bir devlette bu tablonun adı, uygarlık adına ancak " Utanç Tablosu" olabilir! "
Perşembe, Temmuz 16, 2009
Utanç
SBS'nin hemen üstüne ÖSYM sonucları açıklandı..30.000 genç sıfır çekmiş...sayıyla "0"...hiç birşeyden haberleri yok demek bu.."hiç birşeyden"..eski milli eğitim bakanı görevi devrederken "Milli Eğitimi otomatik pilota bağladığını" söylemişti...otomatik pilot buysa manuelde ne olurdu çocuklar belirsiz...
Çıkan bu tablodan velilerin elinin kolunun bağlı olduğunu ve çocuklarının geleceği için özel okullara para yetiştirmek için çok ama çok çalışmaları gerektiği sonucuna varıyorum...Bir çocuğun ilk 12 senelik eğitim masrafı kaba bir hesabla 300,000 TL...asgari ücret malumunuz..ben böldüm çarptım..aç bıraktım aileyi..mümkünü yok..yedi sülalenin bir cocuğa çalışması gerekiyor ki çocuk iyi bir eğitim alsın...
Sonra hepimiz iç rahatlığıyla daha hoşgörülü olalım..şu yazar bunu yazarken ne yüzeyselmiş...şu hatta döşeniversin ne olur ki...hesapca ahlak denetleyen birileri başka memleketlere alınmazken birde raporda oynama yapsın...amaaaan ne olur ki diye dolaşıyoruz ortalıkta...hepsine de içten içe biraz hak vererek..bal tutan parmağını yalar anlayışıyla yoğrulduğumuzdan yıllardır...
Ben kendimden utanıyorum...seçim hakkımdan utanıyorum...görünen o ki bir tek ben utanıyorum..
Pazartesi, Temmuz 13, 2009
Blogger Party Volume 112
Hmmm mis gibi sebzeler..Koray'ın ellerinden...
Tubikle Defdef'i aynı karede yakalamışken..
Defdef'in çek çek babamı güzel çek ısrarlarına dayanamayarak...
Sevgili keyifte..hemde ne keyif...O şezlonglar dünyanın en rahat şezlonglarıydı...
Tubik ve Ben..
Tubik Tugba ve ben...
Keyif ve yorgunluktan bitip adaya döndüğümüzde...son vapurla...
Her zamanki gibi çok keyifli bir gece geçirdik..kah Italyan aileleri gibi durmadan konuştuk..kah şen kahkahalarla siteyi inlettik...kah memleket işlerinden konuştuk...ve dedik ki bu cekirdek grubumuz şahane...bir sonraki görüşmeyi Tubikleri yaz dönemlerinde atlama kararı alarak adada yapmaya karar verip..sarıla öpüşe..oh ne güzel yaptık diye ayrıldık cennet köşesinden..
İyi ki varsınız çocuklar..çok seviyorum hepinizi...
PS- Sanatsal fotoğraflar Tugba ve Tubik'lerin sayfalarında tez vakitte yayınlana...
Cuma, Temmuz 10, 2009
Sıcak...çok sıcak
Klimayı da çalıştıramıyorum o yüzden..bittim burda...birde üstüne bir dışarı cıktım geldim..sanırım eriyorum..tepemde bir fırfır var..o dönüyor..o da hayata küsmüş şekilde dönüyor..çok fena aşağıdaki pozisyona geçesim var..ve geri gelmeyesim var...
Perşembe, Temmuz 09, 2009
Biraz Barcelona
Ta oralara gidip ayakkap almadan olmazdı.
Ama her gidişin bir dönüşü hep var..bir dahaki seyahat nereye diyerek...
Çarşamba, Temmuz 08, 2009
Pazartesi, Temmuz 06, 2009
Bazen tatlı..bazen acı...
Cuma, Temmuz 03, 2009
M-U-H-T-E-Ş-E-M
Evrim'e PS..ben sadece blackberryimi götürdüm..biletlerin üzerinde no camera..no video recorder dediğinden..hiç çekinme götür fotoğraf makineni çek cekebildiğince..ben birkaç video ve bol fotoğraf çektim yine de ama şahane makinemiz olsa daha yıkılırdı...