Ece Arar...dost insan.Canım Ecem benim gecen haftaki sıkıntılarım için Akşam gazetesinde cumartesileri yazmakta olduğu köşesini bu işe ayırmış..kalemine sağlık..gönlüne sağlık...insanın dostları olması o kadar güzel ki...çok mutluyum ben..
Yazı
şurada.
Üşenen arkadaşlarım için de şöyle:
Ev al, komşu alma."Komşu” diye nitelenen birtakım insanların yemeyip içmeyip ve üstelik evlerindeki işi gücü bırakıp diğer dairelere şöyle uzun uzadıya ziyaretler gerçekleştirdiği devirler bitmedi, devam ediyor… Daha sabahtan evi iki süpürüp, kahvaltı sofrasını falan saniyeler içinde toplayıp mahalledeki son dedikoduları eğer birine anlatmazsa öleceğini sanarak başka kapıları çalan insanlar hâlâ var. Kim kime ne demiş, kim gece kavga etmiş, boşanmakta olanlar ve de son model araba alanlar kimler, bunlar konuşulmazsa olmaz.
Hem sonra bu sabah kahvesiyle yapılan “zararsız” gibi görünen dedikodu faslı bitecek, devamında da kekler börekler yapıp bir gün daha hep beraber, el birliğiyle ve hayata hiçbir şey kat(a)madan bitecek, ama onların günleri dedikodulardan biraz daha beslenmiş olarak kurtulacak, öyle yani.
Önceleri bu komşu denen kimi kadınların bir kısmının istihbarat kaynakları mahallenin bakkalı, çakkalı, her eve girip çıkan, çıkabilen bohçacısı falandı tabii… Ya da köşe başlarında sıkıştırdıkları, bülbül gibi öttürdükleri küçük aile fertleri vardı… Şimdi devir değişti. Altmış yaşındaki teyzeler internet başında harıl harıl blog okumakta ve gidip kırk yıllık komşularına bir kahve içimi sürede “Senin kız sevgilisiyle orada burada zaman öldürüyor” demekteler, yani bunun beterini söylüyorlar da ben yazmayayım. Vallahi de durum bu, en yakın arkadaşımın başına geldi, oradan biliyorum.
Yeni moda dedikodu…
Bu komşu görünümlü canavar teyzecik –ki yaşını başını almış-, internette hadi diyelim işi var da, bloglarda işi ne-, dolaşıp da bizim kızın günlüğünü bulmuş. Okumuş da okumuş, artık ne zaman fırsat bulduysa. Okumak yeterli gelmemiş, arkadaşımın gittiği yerleri bir bir not almış herhalde, sonra da bir koşu bizimkinin annesine yetiştirmiş. Öyle böyle bir yetiştirmek değil tabii, ballandıra ballandıra “yaşasın kötülük” tadında bir hikâyeleme ile anlatmış bir bir. Hafta sonu şuradaymışlar, önceki gün bilmem nereye gitmişler, senin kız kötü yola düşmüş babında bir anlatım.
Şimdi gel de şoka girme. İnsan tabii, böyle dedikoducu insanların varlığını biliyor da, böylesi teknolojiyi kullanarak kendilerine yeni malzemeler bulacaklarını deyim yerindeyse tahayyül bile edemiyor.
Üstelik blog okuyarak dedikodu yapmanın zannımca bir bardak dayayarak yan evi dinlemekten farkı yok. İkisi de aynı kapıya çıkmakta nihayetinde. Buradan şu tartışma da başlatılabilir pekâlâ; madem bu kadar özel şeyler bunlar, neden sanal bir dünyada günlük tutuyor insanlar? Neden yazılanlar eskisi gibi kilitli defterlerde değil ve neden eskiden bu defterleri köşe bucak kaçırırken şimdi okunmak istiyor herkes?
Belki neden teknoloji ilerledikçe yalnızlaştığımız, daha da içimize kapandığımız içindir. Böyle kapandıkça ve uzaklaştıkça gerçek dünyadan, hayat sırf iş ve evden ibaret olunca, bir çift güzel söz, birkaç “seni anlıyorum” ve “yalnız değilsin”e muhtaç kalıyoruz. Ama tabii bunların hiçbiri yaşlı teyzeler yazılanlardan kendilerine malzeme çıkarsın diye yapılmıyor…
Madem bu teyzecikler böyle meraklı blog okumaya, biz de onları kendi bloglarını açmaya ve en az okudukları şeyler kadar içten, yalın ve “gerçek” şeyler yazmaya davet ediyoruz…