Malum burda March break, manasız bir hafta tatilleri var çocukların, bizde eve 10 dakika uzaklıktaki kayak merkezine oğlanı kayağa yazdırdık. Ben ojulda olduğumdan gidemediğimden babadan gelen fotoğraflarla idare ediyorum, edefim son dersine gitmek, çünkü daha ilk günden vızır vızır kaydığı haberini aldığımdam yerimde duramıyorum. Okulu kıracağım ama ne yapalım!
Ha bu arada zannedilmesin çocuğu kurstan kursa götürüyoruz, bu tatilde kayak, onun dışında sadece yüzme ve arada buz pateni. Henüz doğurmamışken çocuğuma oyun için fırsat vereceğime dair söz vermiştim, kapı kapı oğlanı dersten derse taşımayacağıma da kendime söz vermiştim.
Misal araya karate sokuşturalaım dedik, biz hayatımızın dersini verdi, "insanlara tekme atmayı öğrenmemi istiyor olamazsınız"diyerek.
Ne ara bu kadar büyüdün isimli çalışmalarımızdan.
PS- 18 Mart Çanakkale Zaferimizin 100. yılı kutlu olsun!
(Hala umursayan varsa)
Tanya's
"We must become the change we want to see in the world" Mahatma Gandhi
Çarşamba, Mart 18, 2015
Pazartesi, Mart 09, 2015
Ne kadınlarımışız ama!
2013 yılı verilerine göre dünya üzerindeki kadınların %35 şiddete maruz kalmış.
2012 yılında öldürülen kadınların yarısına yakını patrnerleri veya aile bireyleri tarafından ölüdürülmüş.
Dünyadaki 700 milyon kadın 18 yaşından küçük evlendirilmiş.
Dünya üzerindeki 10 kadından 1'i cinsel tacize uğramış.
Türkiye toplumsal cinsiyet eşitliğinde 136 ülke arasında 120. sırada.
Türkiye kadın istihdamında 200 ülke arasında 190. sırada.
Türkiye'de 2013 yılında 231 kadın ve 10 çocuk öldürdü, 167 kadın ve çocuğa ise tecavüz girişiminde bulunuldu.
Türkiye'de 2014 yılında 287 kadın öldürüldü.
Türkiye'de 2015’yılının Şubat ayına kadar 36 kadın cinayete kurban gitti.Yıl sonuna kadar 300'ü bulması olağandır.
Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun!
PS-Verilerin tamamı google amcadan alınmıştır.
2012 yılında öldürülen kadınların yarısına yakını patrnerleri veya aile bireyleri tarafından ölüdürülmüş.
Dünyadaki 700 milyon kadın 18 yaşından küçük evlendirilmiş.
Dünya üzerindeki 10 kadından 1'i cinsel tacize uğramış.
Türkiye toplumsal cinsiyet eşitliğinde 136 ülke arasında 120. sırada.
Türkiye kadın istihdamında 200 ülke arasında 190. sırada.
Türkiye'de 2013 yılında 231 kadın ve 10 çocuk öldürdü, 167 kadın ve çocuğa ise tecavüz girişiminde bulunuldu.
Türkiye'de 2014 yılında 287 kadın öldürüldü.
Türkiye'de 2015’yılının Şubat ayına kadar 36 kadın cinayete kurban gitti.Yıl sonuna kadar 300'ü bulması olağandır.
Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun!
PS-Verilerin tamamı google amcadan alınmıştır.
Salı, Şubat 17, 2015
Kelimelerin kifayetsizlği üzerine
Saçlarım tutuştu önce,
Gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim.
Külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
Hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki kaât gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
Teyze,amca bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
Şeker de yiyebilsinler.
Nazım Hikmet
Cuma, Ocak 30, 2015
Bir ata sporu olarak buz pateni!
Kanada'ya geldiğimizden beri bir buz pateni yapasımız var, ama hava şartları, popo üşümesi, amaaan kar var derken hiç tam olarak vakıf olamadık. Buz patenine dair en büyük olayımız gecen yıl aldığımız free passtı, onu da hiç kullanmadık yukarıda saydığım sebeplerden.
Geçen haftalardan birinde eve dönerken sahilde, göle açılan bir derenin üzerinde buz pateni yapan insanları görene dek bu durum geçerliydi. O güzel ve güneşli günde kayan insanları görünce derhal ailecek patenlerimizi edinip, derhal derenin üzerine döküldük, ama ne dökülmek, tutabilene aşkolsun.
Öğretmenimiz on numara, nasıl bilmiyorum ama Alara buz pateni yapmayı biliyormuş, bize iki dakkada püf noktalarını anlattı, Leo'yu elinden tuttuğu gibi kapıp götürdü, bizimki düşe kalka bir heves debelendi durdu. Bana gelince, kendimce bir köşe bulup denemelere başladım, düşmemek için yakınımda yöremde tutunabileceğim bir yerler buldum, çalıştım durdum, maksat çocuklarla kaymak tabi, sanırım 2 saatin sonunda artık azıcık becermiştim ve kaymaya başladım.
Aman ne kaymak az daha kaysam Katherina Witt olacağımdan tırsındığımdan, ve kollarımın ağrısında, tamam yeter dedim. Kollarımın neden ağrıdığına dair en ufak bir fikrim yok bu arada ahahayt!
Geçen haftalardan birinde eve dönerken sahilde, göle açılan bir derenin üzerinde buz pateni yapan insanları görene dek bu durum geçerliydi. O güzel ve güneşli günde kayan insanları görünce derhal ailecek patenlerimizi edinip, derhal derenin üzerine döküldük, ama ne dökülmek, tutabilene aşkolsun.
Öğretmenimiz on numara, nasıl bilmiyorum ama Alara buz pateni yapmayı biliyormuş, bize iki dakkada püf noktalarını anlattı, Leo'yu elinden tuttuğu gibi kapıp götürdü, bizimki düşe kalka bir heves debelendi durdu. Bana gelince, kendimce bir köşe bulup denemelere başladım, düşmemek için yakınımda yöremde tutunabileceğim bir yerler buldum, çalıştım durdum, maksat çocuklarla kaymak tabi, sanırım 2 saatin sonunda artık azıcık becermiştim ve kaymaya başladım.
Aman ne kaymak az daha kaysam Katherina Witt olacağımdan tırsındığımdan, ve kollarımın ağrısında, tamam yeter dedim. Kollarımın neden ağrıdığına dair en ufak bir fikrim yok bu arada ahahayt!
Sevgilimin "Buz üzerinde itişme bölüm 1 isimli" çalışmasından
Eylemlerim devam edecek!
Çarşamba, Ocak 14, 2015
Teknoloji mi dediniz?!
İmtihanlarım hiç bitmiyor bu aralar. Şu anda da teknoloji ile bir imtihanım var, düşman başına. Yıllardır bir eski bilgisayardan yenisine gelen milyar adet fotoğrafı yine bir yeni bilgisayara aktarıyorum. Belgelerimin tamamını aktarmadım, sadece günel kullandıklarımı aktardım, şirketin tüm yedekleri, eski çalışanlarının yedeklerini ben tutmuşum byunca yıl, haliyle ne bilgisayar alsam zamanla yavaşlamış durmuş. Bu yeni bilgisayara o yüzden güncel dosyalaramı aldım sadece, ama fotoğraflarımızın tamamını aktarıyorum.
Vardığım sonuç:
Dijital kamera sacmalığına bir son verelim, telefonlarımızla fotoğraf çekmeyelim, analog fotoğraf makineleri popüler olsun yine, anılarımızı basılı birikirelim, en güzel anlarımızın fotoğraflarını çekelim, rastgele fotoğraflara hayır diyelim, yerli yersiz patlayan flaşlardan, ah evet çok mutluyuz diye yapmacık facebook pozlarından kaçınalım.
Bence çok güzel fikir! Bilgisayarlarımız hiç bakılmayan fotoğraf çöplüklerine dönmez, alakalı, alakasız onlarca insanı hayatımıza alıp, sonra birde fotoğraflarını temizlemekle uğraşmayuz hem böylelikle. Fıstık gibi olur bence!
Bu gece sabaha kadar otursam fotoğrafların hepsini aktarabileceğimi hiç sanmıyorum, o kadar çoklar.
"Bugün hava -30 diye çocuğunu okula göndermeyip, tüm gün Lego oynayıp kütüphane, havuz gezen baba dünyanın en şahane babasıdır ve candır!" isimli çalışmamdan.
Vardığım sonuç:
Dijital kamera sacmalığına bir son verelim, telefonlarımızla fotoğraf çekmeyelim, analog fotoğraf makineleri popüler olsun yine, anılarımızı basılı birikirelim, en güzel anlarımızın fotoğraflarını çekelim, rastgele fotoğraflara hayır diyelim, yerli yersiz patlayan flaşlardan, ah evet çok mutluyuz diye yapmacık facebook pozlarından kaçınalım.
Bence çok güzel fikir! Bilgisayarlarımız hiç bakılmayan fotoğraf çöplüklerine dönmez, alakalı, alakasız onlarca insanı hayatımıza alıp, sonra birde fotoğraflarını temizlemekle uğraşmayuz hem böylelikle. Fıstık gibi olur bence!
Bu gece sabaha kadar otursam fotoğrafların hepsini aktarabileceğimi hiç sanmıyorum, o kadar çoklar.
"Bugün hava -30 diye çocuğunu okula göndermeyip, tüm gün Lego oynayıp kütüphane, havuz gezen baba dünyanın en şahane babasıdır ve candır!" isimli çalışmamdan.
Pazartesi, Ocak 12, 2015
Lego
Cocuklugumda en sevdali oldugum oyuncak Lego idi benim. O zaman elbette bu kadar cok cesit, ve alim gucu olmadigindan, insanin ancak bir iki set Legosu olurda, benim Lego setlerim daha sonra yegenim Kero'ya gecti, simdi de paketlenip Leo'ya gelmek uzere anane valizine girdiler bile.
Bir cocugun tum becerilerini gelistiren bir oyuncak Lego, el becerileri, el-beyin koordinasyonu, hayal kurma, yeniden yapilandirma, sorun cozme, ipad ve tvden uzaklastirma ve en onemlisi saatlerce ugrasabilme.
Leo Lego'nun Starwars serisine cok merakli, tum biriktirdigi parasini ve bizim paralarimizi Starwars'a yatiriyor. Ve harcanan her kurusu sonuna kadar hakediyor Lego.
Yaklasik 2 yasindan beri oynuyor, Duplolarla baslayan maceramiz, 3 yasinda kucuk parcalilara donustu ve o gunden beri yatirimlarimiz devam ediyor.
Baska hic bir oyuncak istememesi de bence hic acaip degi, ben de olsam istemezdim!
Konuya iliskin elbette daha cok yazacaklarim var, ama okuldaki bloglama dersinden ancak bu kadar yaziyorum.(evet blog nedir diye ders var, tovbeler tovbesi!)
Bir cocugun tum becerilerini gelistiren bir oyuncak Lego, el becerileri, el-beyin koordinasyonu, hayal kurma, yeniden yapilandirma, sorun cozme, ipad ve tvden uzaklastirma ve en onemlisi saatlerce ugrasabilme.
Leo Lego'nun Starwars serisine cok merakli, tum biriktirdigi parasini ve bizim paralarimizi Starwars'a yatiriyor. Ve harcanan her kurusu sonuna kadar hakediyor Lego.
Yaklasik 2 yasindan beri oynuyor, Duplolarla baslayan maceramiz, 3 yasinda kucuk parcalilara donustu ve o gunden beri yatirimlarimiz devam ediyor.
Baska hic bir oyuncak istememesi de bence hic acaip degi, ben de olsam istemezdim!
Konuya iliskin elbette daha cok yazacaklarim var, ama okuldaki bloglama dersinden ancak bu kadar yaziyorum.(evet blog nedir diye ders var, tovbeler tovbesi!)
Anne ogul aski isimli calismamizdan.
Salı, Ocak 06, 2015
Tükürdüğüm genlerim!
Canım çocuğum ala ala dişlerle alakalı genlerimi almış, ne gözlerimi, ne iyi huyumu, ne gülüşümü (evet beğeniyormuşum kendimi), diş genlerimi almış. Dişlerde çürük gördüğüm anda diş hekiminde aldık soluğu, 4 çürüğü var, ama ben yapamam bir spesiyaliste yönlendireceğim sizi dedi.
Kanada'da işinin erbabı yok gibi birşey, her konunun uzmanı var. Araba alırken bile konunun uzmanı adamlar içinizi çekebilir anlayacağınız.
Neyse bizim konunun uzmanına gittiğimizde ortaya çıktı ki bizim şeker canavarının 7 yazı ile yedi, çürüğü varmış, ağzında zaten 18 dişi mi ne var bunların. peh genime tüküreyim diye başladığımız tedavi, bugünkü hamle ile beynimize kazındı. Bizim oğlanın bir dişine paslanmaz çelikten bir koruma takıldı, kaplama gibi ama değil, daha basit. Elbette doktordayken tam olarak anlamadık eve gelince eyvahlar olsun dedik. Ben dövünüyorum" ne biçim anayım, bakmadım mı?" diye. Birde edepsizlik edip biricik sevgilime yüklenmeler falan.
Internete bakınca öyle ahım şahım olmamakla beraber çok yaygın olmayan bir uygulama olduğunu öğrendim, yetmedi elbet, memlekette üstlerine tanımadığım biricik hekimlerimiz Katipoğlu çiftine danıştım, Türkiyede pek yaygın olmayan, ama süt dişlerinde büyük kayıplarda dişi korumaya almak için uygulanan bir tedavi olduğu haberi içime azıcık su serpti. Ama gazımı tam alamamıştı, zavallı sevgili doktordan tekrar randevu aldı akşamın son hastası olarak tam teşrif edecektik ki oğkan uyudu. Sevgiliye "sen git dinle bakalım, ben adamı bir kaşık suda boğabilirim zira" dedim.
Efendim, gerçekten de süt dişlerinde büyük ölçüde kayıp varsa, dişi korumak için kullanılan bir uygulamaymış, bizimkinin bu dişine dolgu yapsa ayda bir düşermiş, ha bu kaplamanın beyazı da varmış ama bunun kadar iyi sonuçlar vermiyormuş miş muş miş muş.
İkna olduk, şu an bizim ki star wars dişim var diye geziyor, çok büyük gülerse görünüyor, çocuğuma gülme demeyeceğimiz için görünüyor kısaca.
Bu konuda daha bilgiye açım derseniz linki şurada, ben aç değilim gayri, içim şişti tüm gün.
Bu vesile ile Leo the şeker canavarı şeker, şeker ihyiva eden herşey, çukulata ve türevleri ile vedalaştı, sabah akşam dişler fırcalanıyor, o da yetmiyor floss ile temizlenip gargara yapılıyor.
Bu arada çocuğuma ay yesin nolur annesi diye şeker ve çukulata veren herkesin ağzına ağzına şöyle döküm tavayla vurasım var. Eşek sudan gelesiye.
Bal gözlerinden içtiğim isimli çalışmamdan bir kare ( sahi ofis halleri yapıcaktım ben, ah analık!)
PS- Bugünkü dilim için hepinizden özür dilerim ama berbat bir gündü. İlk uçağa atlayıp kendimizi emin ellere teslim etme isteğinin tavan yaptığı bir gündü. Affola!
Kanada'da işinin erbabı yok gibi birşey, her konunun uzmanı var. Araba alırken bile konunun uzmanı adamlar içinizi çekebilir anlayacağınız.
Neyse bizim konunun uzmanına gittiğimizde ortaya çıktı ki bizim şeker canavarının 7 yazı ile yedi, çürüğü varmış, ağzında zaten 18 dişi mi ne var bunların. peh genime tüküreyim diye başladığımız tedavi, bugünkü hamle ile beynimize kazındı. Bizim oğlanın bir dişine paslanmaz çelikten bir koruma takıldı, kaplama gibi ama değil, daha basit. Elbette doktordayken tam olarak anlamadık eve gelince eyvahlar olsun dedik. Ben dövünüyorum" ne biçim anayım, bakmadım mı?" diye. Birde edepsizlik edip biricik sevgilime yüklenmeler falan.
Internete bakınca öyle ahım şahım olmamakla beraber çok yaygın olmayan bir uygulama olduğunu öğrendim, yetmedi elbet, memlekette üstlerine tanımadığım biricik hekimlerimiz Katipoğlu çiftine danıştım, Türkiyede pek yaygın olmayan, ama süt dişlerinde büyük kayıplarda dişi korumaya almak için uygulanan bir tedavi olduğu haberi içime azıcık su serpti. Ama gazımı tam alamamıştı, zavallı sevgili doktordan tekrar randevu aldı akşamın son hastası olarak tam teşrif edecektik ki oğkan uyudu. Sevgiliye "sen git dinle bakalım, ben adamı bir kaşık suda boğabilirim zira" dedim.
Efendim, gerçekten de süt dişlerinde büyük ölçüde kayıp varsa, dişi korumak için kullanılan bir uygulamaymış, bizimkinin bu dişine dolgu yapsa ayda bir düşermiş, ha bu kaplamanın beyazı da varmış ama bunun kadar iyi sonuçlar vermiyormuş miş muş miş muş.
İkna olduk, şu an bizim ki star wars dişim var diye geziyor, çok büyük gülerse görünüyor, çocuğuma gülme demeyeceğimiz için görünüyor kısaca.
Bu konuda daha bilgiye açım derseniz linki şurada, ben aç değilim gayri, içim şişti tüm gün.
Bu vesile ile Leo the şeker canavarı şeker, şeker ihyiva eden herşey, çukulata ve türevleri ile vedalaştı, sabah akşam dişler fırcalanıyor, o da yetmiyor floss ile temizlenip gargara yapılıyor.
Bu arada çocuğuma ay yesin nolur annesi diye şeker ve çukulata veren herkesin ağzına ağzına şöyle döküm tavayla vurasım var. Eşek sudan gelesiye.
Bal gözlerinden içtiğim isimli çalışmamdan bir kare ( sahi ofis halleri yapıcaktım ben, ah analık!)
PS- Bugünkü dilim için hepinizden özür dilerim ama berbat bir gündü. İlk uçağa atlayıp kendimizi emin ellere teslim etme isteğinin tavan yaptığı bir gündü. Affola!
Perşembe, Aralık 25, 2014
Öksürükle imtihanım!
Oğlan doğduğundan beri kışları gelip yapışan bir öksürük var, öyle böyle değil, geceleri uyutmayana, kusturama kadar. Türkiye'deki doktoru Kanada'ya gelince geçme ihtimalinin yüksek olduğunu, ama yine de dikkat etmemiz gerektiğini söylemişti. Tabi ki şuraya gelince geçmedi, aksine arttı zira tıbbi herhangi bir müdahale yapılmıyor. Ne öksürük ilacı var ne de öksüürk şurubu, bizde nebulator var deyince gözleri yuvalarından fırlayarak, " oh no very dangerous" diyorlar, ama herhangi bir çözüm yok.
Öksürük şurubu bulmak neredeyse imkansız olduğundan, her carseiz ana gibi bende kendimi kocakarı ilaçlarına verdim, onlardan care bekliyorum.
Siyah turpun içini oyup, içine bal koyuyorum ve ayazda bir gece bekletiyorum, tahmin edersiniz ki ayaz burda olağan bir durum! Sonrasında balın turpla karışarak oluşturduğu sıvıyı anane ilacı diye oğlana kaktırıyorum.
Çörek otunu havanda dövüp balla karıştırıp oğlana yutturuyorum, başlarda itiraz ediyordu şimdilerde alışti. Buna da güzellik olsun diye Siso ilaçı diyoruz, korkarım yakında anane ve teyzeden aklı çıkacak.
Ihlamur, limon kabuğu, tarçın, karanfil en iyi ahpaplar bu arada.
Tüm bunlara rağmen bir gelişme var mı? Hayır!! Her gece öküsürükten perişan Leo, gözlerinin altı çöktü, bitap düştü evladım.
Sonuç olarak, öksürükle imtihanım pekte iyi gitmiyor!
Ofis hallerinden it kopuk hallere geçişimden bir ayakkabı hali, bildiğin ağır işci ayakkabısı, Sevdiğim de bir gerçek!
Öksürük şurubu bulmak neredeyse imkansız olduğundan, her carseiz ana gibi bende kendimi kocakarı ilaçlarına verdim, onlardan care bekliyorum.
Siyah turpun içini oyup, içine bal koyuyorum ve ayazda bir gece bekletiyorum, tahmin edersiniz ki ayaz burda olağan bir durum! Sonrasında balın turpla karışarak oluşturduğu sıvıyı anane ilacı diye oğlana kaktırıyorum.
Çörek otunu havanda dövüp balla karıştırıp oğlana yutturuyorum, başlarda itiraz ediyordu şimdilerde alışti. Buna da güzellik olsun diye Siso ilaçı diyoruz, korkarım yakında anane ve teyzeden aklı çıkacak.
Ihlamur, limon kabuğu, tarçın, karanfil en iyi ahpaplar bu arada.
Tüm bunlara rağmen bir gelişme var mı? Hayır!! Her gece öküsürükten perişan Leo, gözlerinin altı çöktü, bitap düştü evladım.
Sonuç olarak, öksürükle imtihanım pekte iyi gitmiyor!
Ofis hallerinden it kopuk hallere geçişimden bir ayakkabı hali, bildiğin ağır işci ayakkabısı, Sevdiğim de bir gerçek!
Çarşamba, Aralık 24, 2014
Merry Christmas!
Merry Christmas to all my friends celebrating!
Kutlayan tüm arkadaşlarıma Mutlu Noeller!
Bilen bilir dinle alakalı her türlü kutlamalardan arkama bakmadan kaçarım ben, İnananlara tüm saygımla elbette, Noel'de bunlardan biri. Nedense dinlere dair hiçbirşeyi sevemedim ben. Ne zaman dindar birini görsem illaki bir kötülüğünü görürüm, o zaman da sorgularım, hoş sorgulayacağımı sorguladım ben ve kendim için bitirdim bu işleri. İnanç sistemleriyle aram iyi değildir kısaca.
Burada inanamadığım birşey var. Santa'ya inanma ile alakalı, aileler çocuklar Santa'ya inansın diye yıllar boyu çocuklara yalanlar, hediyeler, ancak o gün gelipte çocuk Santa olmadığını öğrendiğinde o dünyanın kafasına geçmesi, ailenin yıllar boyu çocuğu bu yalanla büyütmesi, ardından gelen güvensizlikler. Bilmiyorum değiyor mu?
ben kendi çocuğuma olmayan birşeyi inandırmamayı seçtim. Santanın eskilerden kalma bir masal olduğunu, bazı ailelerin bu geleneği hala devam ettirdiğini, ama hediye istiyorsa bizim alabileceğimizi öğrettim. Fakat okullarda bile Santa yalanı o kadar gerçek pompalanıyor ki, nereye kadar devam edebilirim bilmiyorum.
Şimdilik Leo Santa görmeye gitmek istemiyor, gerçek bile değil diyor, ama gelecek ne getirir bilemiyorum.
Hissiyat böyle bu aralar!
Çocuklara öğretilmesi gereken bence" Canını en çok ne yakar sorusunun karşılığı olan YALAN!
Santa ise olsa olsa insanın canını yakar!
Kutlayan tüm arkadaşlarıma Mutlu Noeller!
Bilen bilir dinle alakalı her türlü kutlamalardan arkama bakmadan kaçarım ben, İnananlara tüm saygımla elbette, Noel'de bunlardan biri. Nedense dinlere dair hiçbirşeyi sevemedim ben. Ne zaman dindar birini görsem illaki bir kötülüğünü görürüm, o zaman da sorgularım, hoş sorgulayacağımı sorguladım ben ve kendim için bitirdim bu işleri. İnanç sistemleriyle aram iyi değildir kısaca.
Burada inanamadığım birşey var. Santa'ya inanma ile alakalı, aileler çocuklar Santa'ya inansın diye yıllar boyu çocuklara yalanlar, hediyeler, ancak o gün gelipte çocuk Santa olmadığını öğrendiğinde o dünyanın kafasına geçmesi, ailenin yıllar boyu çocuğu bu yalanla büyütmesi, ardından gelen güvensizlikler. Bilmiyorum değiyor mu?
ben kendi çocuğuma olmayan birşeyi inandırmamayı seçtim. Santanın eskilerden kalma bir masal olduğunu, bazı ailelerin bu geleneği hala devam ettirdiğini, ama hediye istiyorsa bizim alabileceğimizi öğrettim. Fakat okullarda bile Santa yalanı o kadar gerçek pompalanıyor ki, nereye kadar devam edebilirim bilmiyorum.
Şimdilik Leo Santa görmeye gitmek istemiyor, gerçek bile değil diyor, ama gelecek ne getirir bilemiyorum.
Hissiyat böyle bu aralar!
Çocuklara öğretilmesi gereken bence" Canını en çok ne yakar sorusunun karşılığı olan YALAN!
Santa ise olsa olsa insanın canını yakar!
Cuma, Aralık 19, 2014
Soğuk mu?
Şimdi Kanada'da yaşıyoruz ya biz, herkesin en büyük merağı "oralar soğuk oluyor mu?". Kutba yakınlığı sebebiyle memleketin canım havasından bir tık soğuk olduğu söylenebilir. Ancak öyle dondurucu mondurucu değil.
Memlekette olsa hayatta yaşayamam dediğim -10 derecede misal tshirt üstüne bir polar giyip bakkala gidebiliyorum. Bakkal derken ağız alışkanlığı elbet, Şimdiki adıyla köşedeki market.
Isıya dönecek olursak -10 yazınca böyle bir insanın içi ürperiyor belki ama ı-ıh, Öyle değil işte, Bizim memleketin 5 derecesine falan eşit bence. Yaşanabiliyor yani. Çocuklar okula gidiyor, herkes işine gidiyor, Donan monan yok.
Kanada'ya gelmek isteyen bissürü insandan aldığım maillerde bu hava mevzu var, Korkutmayın gözünüzü, kalın birşeyler alın yanınıza gelin.
Memlekette olsa hayatta yaşayamam dediğim -10 derecede misal tshirt üstüne bir polar giyip bakkala gidebiliyorum. Bakkal derken ağız alışkanlığı elbet, Şimdiki adıyla köşedeki market.
Isıya dönecek olursak -10 yazınca böyle bir insanın içi ürperiyor belki ama ı-ıh, Öyle değil işte, Bizim memleketin 5 derecesine falan eşit bence. Yaşanabiliyor yani. Çocuklar okula gidiyor, herkes işine gidiyor, Donan monan yok.
Kanada'ya gelmek isteyen bissürü insandan aldığım maillerde bu hava mevzu var, Korkutmayın gözünüzü, kalın birşeyler alın yanınıza gelin.
Hayatımın çok tatlı bir insanı isimli çalışmamdan!!
PS-Ayyakkap şalışmalarıma geri döneceğim dönmesine ama kar botu dünyanın en güzel ayakkabısı değil maalesef!
Salı, Aralık 16, 2014
İyi ki doğdum!
Blog yazmaya başladığımdan beri her yıl kendi doğumgünümde kendime bir kıyak yapar güzel bir doğum günü mesajı yazarım. Bu senenin mesajı biricik ablam Siso'dan geldi. Ben ağlamaktan şiştim, İstedim ki sizde şişin. Buyrun bakalım!
Hayatında değer verdiklerinin yanında olmazsa olmazların vardır. Sanırım benim en büyük vazgeçilmezlerimden biri kızkardeşim.Biten kardeşliklere baktığımda büyük üzüntü hissederim hep. Nedir acaba paylaşılamayan ve bağları koparan. Bir kardeşin varsa, her şeyin başı doğuştan sıkı bir dosta sahipsindir.
Kardeş insanın hayatında anne ve babanın hediyesidir. Senden bir parça, bütün olmanı tamamlayan bir yarım ve hatta sana seni anlatan kılavuzdur. Sırdaş olur kimi zaman, dert ortağı olur, suç ortağı olur. Seni ele vermeyen, doğru yönlendirmeye çalışan anne kalbi taşır. Kan bağından öte ruh bağı vardır aranda. Uzakta olsan bir telefon bile yeter derdini paylaşmaya. Saat kaç olursa olsun kapılar açılır.Kendi mutluluğunu senin ki kadar önemsemez çoğu zaman. Bir kız kardeş bir anne daha demektir.
Seni mutlu etmek için yanlışlarının üstünü örtmeyen,hata ve günahınla sevendir. Koruyup kollama arzusu içerisinde kendi evladından ayırt etmeyendir. Ne kadar büyürsen büyü ablanın gözünde hala küçük kız kardeşsindir.Bazen çatışırsın ama yine onun yanında kalırsın.
Bir yanın eksik hissedersin anlatamadıkların olduğunda. Ani vermen gereken kararlarda o olsun istersin yanında. Ve paylaşmak istersin mutluluğunu tek satır atlamadan onunla. Üzüntü, keder, sevinç, neşe hepsini beraber çıkarsızca yaşayabileceğin bir kucak olur sana. Kardeş anıdır aslında annenle babandan sana. En ortak yönü onunla bulabilirsin,anlaşamadığın zamanlar olduğunu da düşünsen sen ondan birisin. Yaşadıklarınızın, paylaştıklarınızın daha fazlasını kiminle yaşayabilirsiniz ki? Ya da kim küçüklüğünüzden beri sizi böylesine tanır ailenizin dışında?
Her kardeşliğin böyle olduğu söylenemez tabi çıkarların kesiştiği noktada. Ama kendi adıma diyebilirim ki; kızkardeşim en büyük şanslarımdan biridir hayatımda.
Kardeş insanın hayatında anne ve babanın hediyesidir. Senden bir parça, bütün olmanı tamamlayan bir yarım ve hatta sana seni anlatan kılavuzdur. Sırdaş olur kimi zaman, dert ortağı olur, suç ortağı olur. Seni ele vermeyen, doğru yönlendirmeye çalışan anne kalbi taşır. Kan bağından öte ruh bağı vardır aranda. Uzakta olsan bir telefon bile yeter derdini paylaşmaya. Saat kaç olursa olsun kapılar açılır.Kendi mutluluğunu senin ki kadar önemsemez çoğu zaman. Bir kız kardeş bir anne daha demektir.
Seni mutlu etmek için yanlışlarının üstünü örtmeyen,hata ve günahınla sevendir. Koruyup kollama arzusu içerisinde kendi evladından ayırt etmeyendir. Ne kadar büyürsen büyü ablanın gözünde hala küçük kız kardeşsindir.Bazen çatışırsın ama yine onun yanında kalırsın.
Bir yanın eksik hissedersin anlatamadıkların olduğunda. Ani vermen gereken kararlarda o olsun istersin yanında. Ve paylaşmak istersin mutluluğunu tek satır atlamadan onunla. Üzüntü, keder, sevinç, neşe hepsini beraber çıkarsızca yaşayabileceğin bir kucak olur sana. Kardeş anıdır aslında annenle babandan sana. En ortak yönü onunla bulabilirsin,anlaşamadığın zamanlar olduğunu da düşünsen sen ondan birisin. Yaşadıklarınızın, paylaştıklarınızın daha fazlasını kiminle yaşayabilirsiniz ki? Ya da kim küçüklüğünüzden beri sizi böylesine tanır ailenizin dışında?
Her kardeşliğin böyle olduğu söylenemez tabi çıkarların kesiştiği noktada. Ama kendi adıma diyebilirim ki; kızkardeşim en büyük şanslarımdan biridir hayatımda.
İyi ki doğdun iyi ki varsın....Sevgiyle sağlıkla...kocaman öpüyor ve kucaklıyorum..
Pazartesi, Aralık 08, 2014
Time flies!
Aylar olmus, hicbirsey yazmamisim, oysa hayatimizda olan o kadar cok sey var ki!
Leo okula basladi, ben okula basladim, sevgili yoga derslerine basladi, hayat hizla akip gidiyor. Hayatimin su noktasinda, yepyeni bir ulkede scholarize olmadan is bulmanin, calismanin imkansiz oldugunu anladigimdan kendimi okula yazdirayim dedim. Karar verdigim alan ise hukuk oldu, uzun is hayati gecmisim, tecrubemi ve su anda yaptigim isleri dusunecek olursak seramik sanatlari okumayacagim cok acikti.
Ilk baslarda tereddutlerim oldu, ana dili ana dilim olmayan bir ulkede hukuk okumaya kalkismistim, ustelik kanadalilarla, ilk gunlerdeki gerginliklerim zaman gectikce kus olup gitti. Her ay akademik mukemmeliyet odulu almaya basladim, okul adina Ontario capinda bir mahkememsi yarismaya katilmak uzere secildim, sinifimin birincisiyim, cunku Kanada'da okumak cocuk oyuncagi. Sifir organizasyon yetenekleri, zamanlarini ayarlayamamalari, cok yavas olmalari sebebiyle burada akademik basari yakalamamak mumkun degil a dostlar!
Colugu combalagi gonderecekseniz hic dusunmeyin. Bu arada Turkiye'de yasayip cocuklarini Kanada'ya okumaya gondermek isteyen ailelere servis verdigim bir sirket actim, ilk sene hedefim 3-4 cocuk getirmek ve onlarin hayatini kurtarmak, ve bunu keyifle yapiyorum.
Turkiye'deki sirketimi temsil etmeye devam ediyorum, isler tikirinda.
Aaa bu arada Leo cok buyudu, cuma gecesi okulda partiye gitti, bana, babasina ve kukiye (bizim kedi) yilbasi hediyeleri almis, ne zaman gecti, ne kadar hizli gecti, nasil bu kadar tatli bir insan geldi bizi secti, bu sorularin yanitini bilmiyorum, ama kendisine sahip oldugum icin cok mutluyum.
PS-Okulun bilgisayarindan yazdigim icin turkce karakterlerim tirt biraz, bilen arkadaslar imlaya dikkat ettigimi bilir, bu seferlik affola!
Perşembe, Nisan 24, 2014
19 Nisan!
Tam 4 yıl 5 gün önce hayatımızda çok acaip bir mucize gerçekleşti. O güne dek sesine katlanamadığım bir küçük insan hayatımıza girdi. Bana tüm doğrularımı değiştirtti. Hayatıma anlam, yüzüme kocaman bir gülümse kattı.
Hayattaki en iyi arkadaşlarıma rakip, biricik sevgilime yandaş oldu. Sohbetlerin en kralını kendisiyle yapar olduk, yemeklerin en güzelini beraber yiyoruz artık, benim hiç bilmediğim "Starwars", "uzay aracı", "kovboyluk" ve "tren" gibi konularda bana ahkam kesiyor bana, en uzaklara onunla yüzüyoruz artık, hiç gitmediğimiz yerlere giderken o da var artık, sanki hep varmışta, ben 40 yıl boyunca bunu anlamamışım gibi.
Şu hayatta yaptığım en güzel şey, en anlamlı adım, en güzel sonuç.
Canım Leo, sonsuza dek seni sevebilmek ve sana destek olabilmek en büyük dileğim. Seni seviyorum güzel insan, iyi ki bizi seçtin, bize geldin. Nice en mutlu yıllara!
Hayattaki en iyi arkadaşlarıma rakip, biricik sevgilime yandaş oldu. Sohbetlerin en kralını kendisiyle yapar olduk, yemeklerin en güzelini beraber yiyoruz artık, benim hiç bilmediğim "Starwars", "uzay aracı", "kovboyluk" ve "tren" gibi konularda bana ahkam kesiyor bana, en uzaklara onunla yüzüyoruz artık, hiç gitmediğimiz yerlere giderken o da var artık, sanki hep varmışta, ben 40 yıl boyunca bunu anlamamışım gibi.
Şu hayatta yaptığım en güzel şey, en anlamlı adım, en güzel sonuç.
Canım Leo, sonsuza dek seni sevebilmek ve sana destek olabilmek en büyük dileğim. Seni seviyorum güzel insan, iyi ki bizi seçtin, bize geldin. Nice en mutlu yıllara!
PS-Gününde nasıl oldu da yazı yazamadım bende bilmiyorum, iş yoğunluğundan olsa gerek, evi silme, süpürme, yemek yapma gibisinden ahahahyt!
PS- Hala kutlanabiliyorken bugün 23 Nisan neşe doluyor insan!
Perşembe, Nisan 10, 2014
Yüzücü insan!
Eski bir yüzücü ve sutopcu olarak küçüğümün sportif zamanı geldiğine inandığım bir zamanda burada yüzme dersine yazdırdık kendisini. Zaten geldiğimizden beri haftada 1-2 mutlaka havuza gidiyorduk, e adadan dolayı da suyla hep barışık olmuştu zaten. Ama bizsiz hiç tek başına havuz tecrübesi olmadığından endişeliydim biraz.
İlk ders günü geldiğinde zaten 3 kişilik sınıfta bir çocuk ağladığı için 2 kişi başladı yüzme macerasi, popo popo merdivenlerden indi, anne sen gidebilirsin öğretmenlerim var dedi. 2 çocuk ve 2 öğretmen. Bu sayı beni çok şaşırttı elbette. Biz kenarda oturduk ailelere ayrılan yerde. Gözlerini öğretmenlerinden bir dakika ayırmadı, zaten idmana alışık olduğunda çıpır çıpır yüzdü. Umuyorum suyla alakası hayat boyu devam eder. İyi bir yüzücü ve sporcu olur. En önemlisi de hayatında bir disiplin ve düzen olur.
Anladım ki artık bizden ayrılma zamanı gelmişti, oysa ki daha dün gibi doğuma gidişim, ilk sesini duyuşum, ilk elimi tutup o koca gözlerini gözlerime dikişi..hayat işte bu kadar hızlı geçiyormuş dedim. Düşündüm.
İlk ders günü geldiğinde zaten 3 kişilik sınıfta bir çocuk ağladığı için 2 kişi başladı yüzme macerasi, popo popo merdivenlerden indi, anne sen gidebilirsin öğretmenlerim var dedi. 2 çocuk ve 2 öğretmen. Bu sayı beni çok şaşırttı elbette. Biz kenarda oturduk ailelere ayrılan yerde. Gözlerini öğretmenlerinden bir dakika ayırmadı, zaten idmana alışık olduğunda çıpır çıpır yüzdü. Umuyorum suyla alakası hayat boyu devam eder. İyi bir yüzücü ve sporcu olur. En önemlisi de hayatında bir disiplin ve düzen olur.
Anladım ki artık bizden ayrılma zamanı gelmişti, oysa ki daha dün gibi doğuma gidişim, ilk sesini duyuşum, ilk elimi tutup o koca gözlerini gözlerime dikişi..hayat işte bu kadar hızlı geçiyormuş dedim. Düşündüm.
Pazartesi, Nisan 07, 2014
Ada..
Kanada'ya geldiğimiz tam bir yıl oldu. Çekirdek aile uyum sağladı. Leo okulundan memnun. Sevgili Kanada'nın keyfini sürüyor, ben boş gezenin boş kalfasıyım. Bundan tam olarak memnun muyum onu bilmiyorum hala ama uzun bir mevzu bu.
Geçenlerde göl kenarına gittik, martı seslerini ve suyu görünce gözlerim doldu. Memlekette özlediğim tek yer ada dedim sevgiliye. Başkaca hiçbirşeyi özlemiyorum dedim. Bu özlemek konusunda elbette insanları ayrı tutuyorum. Dostlarımızı ve ailemizi çok özlüyorum, hatta burnumun direği sızlıyor.
Fakat adanın o huzuru, her köşeden çıkan dostlar, gittiğimiz kahvede ikram edilen ada çayları, hiç sevmemekle beraber balık kokusu bile özlediklerim arasında. Adanın sakinliği, yalınlığı, yalansız dolansızlığı, mecburieytsizliği, vapura bağlı esaretlerini, hepsini özlüyorum. Biliyorum ki orada olsam belki çok düşüneceğim, olanlara üzüleceğim, kahrolacağım, keşke burada yaşamak zorunda olmasaydım diyeceğim. Bildiğim birşey bir gün geri dönersek adada yaşayacağımız.
Hissiyat böyle..
Geçenlerde göl kenarına gittik, martı seslerini ve suyu görünce gözlerim doldu. Memlekette özlediğim tek yer ada dedim sevgiliye. Başkaca hiçbirşeyi özlemiyorum dedim. Bu özlemek konusunda elbette insanları ayrı tutuyorum. Dostlarımızı ve ailemizi çok özlüyorum, hatta burnumun direği sızlıyor.
Fakat adanın o huzuru, her köşeden çıkan dostlar, gittiğimiz kahvede ikram edilen ada çayları, hiç sevmemekle beraber balık kokusu bile özlediklerim arasında. Adanın sakinliği, yalınlığı, yalansız dolansızlığı, mecburieytsizliği, vapura bağlı esaretlerini, hepsini özlüyorum. Biliyorum ki orada olsam belki çok düşüneceğim, olanlara üzüleceğim, kahrolacağım, keşke burada yaşamak zorunda olmasaydım diyeceğim. Bildiğim birşey bir gün geri dönersek adada yaşayacağımız.
Hissiyat böyle..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)