Cuma, Mart 29, 2013

LovePeaceTravel!

Tüm dostlarımızı bırakıp geldiğimiz bu Kanada yolculuğumuzun çok güzel bir bebeği var artık. Birbirini çok seven komün hayata özlem duyan, Met'in dediği gibi yaş aralığı 3 ila 55 olan bir sıkı dost topluluğu, bir nevi aile, baktık ki 140 karaktere sığamıyoruz, whatsupta yetmiyor, bir sayfa yapalım, isteyen dilediğini, gönlünden geçeni yazsın, varsa özlemini anlatsın, olmadı devlet meseleleri yazsın, bir bavul yapıp seyahate gitsin, konser varsa haber versin, ama en önemlisi birbirimize olan sevgimizi her satırın arasında hissedebilelim, mesafe bu dostluğu daha da pekiştirsin istedik. Ve ortaya ne cıktı?

LovePeaceTravel..

Gece aklıma geliyor yazıyorum. Özlüyorum yazıyorum. Burnumun direği mi sızladı, hop okuyorum Hande'min, Oyt'umun, Ali'min yada Metin'imin bir yazısını, kah hüzünleniyorum, kah kahkaha atıyorum. Ama en önemlisi günün sonunda ben bu insanları çok seviyorum ve biliyorum ki dünyanın neresinde olursak olalım hiç yalnız değiliz ve olmayacağız. da.

Keyifli okumalar dilerim, umarım siz de benim kadar beğenirsiniz.




Salı, Mart 26, 2013

İrem Nemo'suna kavuşsun!

Biraz hüzünlü bir hikayem var bugün.

İrem'le biricik oğlu Nemo'nun hikayesi bu. İrem kim derseniz, kendi ağzından İrem: " Hayatı oğlu Nemoya kah kavuşup kah ayrı düşerek geçmiş, hukuk savaşı yorgunu, artık 40'lı yaşların son çeyreğinde, güçlü, yengeç, yeniden evlenecek kadar romantik, herşeye rağmen iyimser, mühendislik okumuş, ilaç sektöründe satınalma, lojistik, tedarik zinciri alanlarında yöneticilik yapmış, 2013 başında emekli olmuş bir anne. Şu yangın bir sönse, suluboya resim çalışmalarına başlayacağım. Kapaktaki fotoğraf da lise yıllarında, Bodrum-Gümbet'te ailemle tatilde, günleri iskelede roman okuyarak geçirdiğim, hayatı çok farklı hayal ettiğim günlerde ben..."

İrem'in bir bloğu da var. Bagdatcafe.. Ben İrem'i tanıyorum da üstelik. Bir gece yarısı Asortikciğimden gelen bir mail gördüm. Hadi ey anneler ayaklanalım, İrem'i Nemosuna kavuşturalım diyordu. İrem'i tanıdığımdan da hikayeyi biliyordum, İrem sevdiği adamdan çocuk yapma cesaretini göstermiş bir kadın, bir anne. Ama şiddetin başladığı yerde almış cocuğunu gitmiş, aslında pekte gidememiş, başlayan hukuk savaşlarının sonunda Nemo kah babada, kah ananede ve hatta sosyal kurumda kalmak süretiyle yıllar geçmiş, İrem  mücadelesine devam ediyor. Ama bu mücadelede sesini duyurmak için biz bugün yani 26 Mart'ta Türkiye saatiyle 10.00 ve 22.00'de sosyal medyada bu durumu paylaşan tivitler atacağız, facebook sayfalarımızda paylaşacağız, özellikle bu sesi Ayşe Arman'a duyurmaya çalışacağız ki İrem'in sesi daha güçlü çıksın. Bilsin ki tüm kadınlar, tüm anneler arkasında, attığı çılız gibi görünen çığlık aslında milyonların çığlığı!

Hadi bakalım pamuk eller klavyeye!

İrem Nemo'suna kavuşsun!

Biraz hüzünlü bir hikayem var bugün.

İrem'le biricik oğlu Nemo'nun hikayesi bu. İrem kim derseniz, kendi ağzından İrem: " Hayatı oğlu Nemoya kah kavuşup kah ayrı düşerek geçmiş, hukuk savaşı yorgunu, artık 40'lı yaşların son çeyreğinde, güçlü, yengeç, yeniden evlenecek kadar romantik, herşeye rağmen iyimser, mühendislik okumuş, ilaç sektöründe satınalma, lojistik, tedarik zinciri alanlarında yöneticilik yapmış, 2013 başında emekli olmuş bir anne. Şu yangın bir sönse, suluboya resim çalışmalarına başlayacağım. Kapaktaki fotoğraf da lise yıllarında, Bodrum-Gümbet'te ailemle tatilde, günleri iskelede roman okuyarak geçirdiğim, hayatı çok farklı hayal ettiğim günlerde ben..."

İrem'in bir bloğu da var. Bagdatcafe.. Ben İrem'i tanıyorum da üstelik. Bir gece yarısı Asortikciğimden gelen bir mail gördüm. Hadi ey anneler ayaklanalım, İrem'i Nemosuna kavuşturalım diyordu. İrem'i tanıdığımdan da hikayeyi biliyordum, İrem sevdiği adamdan çocuk yapma cesaretini göstermiş bir kadın, bir anne. Ama şiddetin başladığı yerde almış cocuğunu gitmiş, aslında pekte gidememiş, başlayan hukuk savaşlarının sonunda Nemo kah babada, kah ananede ve hatta sosyal kurumda kalmak süretiyle yıllar geçmiş, İrem  mücadelesine devam ediyor. Ama bu mücadelede sesini duyurmak için biz bugün yani 26 Mart'ta Türkiye saatiyle 10.00 ve 22.00'de sosyal medyada bu durumu paylaşan tivitler atacağız, facebook sayfalarımızda paylaşacağız, özellikle bu sesi Ayşe Arman'a duyurmaya çalışacağız ki İrem'in sesi daha güçlü çıksın. Bilsin ki tüm kadınlar, tüm anneler arkasında, attığı çılız gibi görünen çığlık aslında milyonların çığlığı!

Hadi bakalım pamuk eller klavyeye!

Perşembe, Mart 21, 2013

Bir veda partisi bu kadar mı ağlatır.

8 mart Leo'nun Plus International Preschool'daki son günü idi. Başladığından beri über memnun olduğumuz bir okul burası. Kanada'da aynı sevgiyi, aynı dostluğu ve sıcaklığı bulamayacağımızı bildiğimiz okul.

Kanada'ya gelmeden önce bir veda partisi vardı, içimiz burularak, kah ağlayarak kah gülerek izledik ve elbette çok Sevgili Veronique ve Madame Aysun'un çok değerli katkıları ile. İnanın o 15 çocuğu bir arada tutmak dünyanın en zor işi.

 Parti öncesi kudururlarken.
 Duru galiba en çok üzülünlerden biriydi. "Biz Leo'yu çok özleriz ama annem sizi arayabilir değil mi ?" dedi..ağladım..
 Circle time..şarkılar..ağladım
 Au revoir Petit Leo şarkısını söylerlerken artık ağlamaktan patladık hepimiz.
 Okul Leo'ya şahane de bir veda hediyesi almış..elbette valizimizde geldi ve şu an yanımızda.
 Hediye açılırken..
Bizim yaptığımız minik hediyeleri arkadaşlara verirken.

Leo yeni bir hayata yelken açarken biliyorum arkada bıraktıkları onu çok özleyecek, Leo'nun da onları özleyeceği gibi. Ama her güzel şeyin bir bedeli var değil mi?

Pazar, Mart 17, 2013

Dinazor müzesi -ROM

Efenim şimdi bizim evlilik yıldönümüzdü ve oğlana güzel bir hediye vermek istedik, kalktık Royal Ontario Museum'daki Dinasorları görmeye gittik. AMan ne dinazorlar, aman ne cok gezilecek kat! biz iki saatte iki kat gezebildik. Yorgunluktan bitap düştük ama Leo'muz için büyük heyecandı, ipad uygulamaları ile fosiller gercek dinazorlara dönüşüyordu mesela. Oğlan aklını oynatmadan eve dönebildiliğimiz için çok mesudum.

Bir erkek annesi olarak dinazorlar hakkında bilmediğim çok az şey kaldı sanırım.

Az laf çok fotoğraf yapalım bu postta.







Çok tatlı küçük bir Leozarious'muş artık kendileri, an itibari ile dinazorlardan bayılabilirim!

Cuma, Mart 15, 2013

Home is where your stuff is!

11 Martta başladığımız yolculuğumuz iyi gidiyor. Saat farkından ötürü biraz sıkıntılar yaşıyor olabiliriz ve hatta uykusuz olabiliriz ama alışma sürecimiz pek hızlı.

Başlıkta yazdığım gibi " Home is where your stuff is". Öncelikle eve gelir gelmez Leo'nun odasına getirebildiğimiz tüm oyuncaklarını, okulun son gününde sınıfın ona yaptığı sürprizi, beton kamyonunu ve elbette dinazorlarını odasına yerleştirdik.
 Leo'nun veda gününde sınıfın yaptığı hediye, yılbaşı geyiği ve elbette kendi yaptığı dinazoru!
 Yatağının başucuna dizilen dinazorlar
 Beton kamyonu bu sırada salonda ama en sevdikleri odasında yerini aldı.
Ve salonda gel keyfim gel!

Eski evimizden kilometrelerce uzakta, yeni bir hayatı kurgulamaya çalışırken en önemlisi bu küçük insanın huzuru ve mutluluğu, elbette zorlandığı anlar oluyor, elbette "ananem ne zaman gelecek?" sorusunun yanıtı biraz çetrefilli ama musluktan doldurduğu suyu içerken "Kanada'nın suyu ne güzelmiş" demesi iyiye işaret, veya "odamda oyun oynuyorum" demesi harika.

Yeni hayatımızın ilk günlerinde zaman cok yavaş geçiyor, işe gitme kaygım yok, tüm saatlerim biricik sevgilime ve minikoğluma ait. Mutluyum çok. Minik minik taşları üstüste koyup yeni geleceğimizi inşa ederken heyecanlıyım da.

Bugün ilk ev arayışlarımıza başladık, şöyle minik bahçeli ama illaki pembe panjurları olmasa da olur bir ev de ayarlarsak değmeyin keyfimize. Şu an yaşadığımız ev Toronto downtown'da, yetişkinler için şahane bir bölge ama bir minik insan için değil. Onun bu durumundan ötürü yarın Dinazor müzesine gideceğiz. En büyük heyecanımız bu şimdi, bizim de sevgili ile kendimize evlilik yıldönüm hediyemiz.

Haydi kalın sağlıcakla!


Cumartesi, Mart 09, 2013

18 Mart!

Biricik sevgilim Kanada'ya tamda gitmeden önce Kadıköy Belediyesinin de katkıları ile Kozzy Alışveriş Merkezinde bizlere bir sergi hazırladı. Sevgili dedesi Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa adına düzenlenen bu sergiye gitmeden önce gidebildik, aslında gidiş tarihimimzi bu sergiye göre ayarlamıştık.

Çekirdek ailemiz, annemiz babamız toplandık yollara döküldük bugün. Sergi 20 marta dek açık olacak. gtimenizi öneririm. Ben tüm fotoğrafları ve belgeleri biliyor olmama rağmen hepsine tek tek baktım, gururlandım, memleketin bu dururmundan kemikleri sızlıyor mudur diye düşündüm.

Bizleri bugünlere taşıyan 18 Mart'ın tüm kahramanlarının mekanı cennet, yolları ışık olsun!

Onlar olmasaydı biz bugün bu hayatlarımızı yaşıyor olamazdık.

Ben elbette yol boyu minicik oğluma anlattım durdum, büyükdeden şunları yapmıştı, şöyle şöyle diye. Tabi ki Atatürk'le fotoğraflarını görünce heyecanlandı, anladı mı bilmiyorum ama her nerede olursak olalım bildiğim şey evladımızı da Atatürk'ün yolunda yetiştirecek olmamız.

Not: Bu fotoğraf Sevgili Ahmet Yurttakal'ın binbir emek hazırlayıp yayınladığı Cevat Paşa sitesinden izinsiz kullanılmıştır, Sevgili Ahmet'in hoşgörüsüne sığınarak.

Pazartesi, Mart 04, 2013

Kanada Günlüğü- Bir Konteynıra sığma öyküsü

Günlerdir hummalı bir çalışma içindeyiz. Çamaşırla başlayan çalışmalarım bir yere geldi eşyaların büyüklüğünden ötürü tıkandı. Zaten paketleme işini bir şirket yapacak diye de biraz serdim.

Şimdi"international" girince işin içine bir hava geliyor ya taşıma işine, bu sizi yanıltmasın, bildiğiniz Göztepe Caddebostan taşıması yapan adamlar geliyorlar, bildiğiniz düzensizlikle paketleme yapıyorlar, ben eşyaların tamamının kırılacağından neredeyse eminim, o kadar. Sadece isimde kalan bu havalı hareketin sonucunda evde herşey paketlendi, listeleme en önemli kısımmış, bizim işi Caddebostan taşıma işinden tek ayıran mevzu bu.

Ha birde tabi unutulan herşey elinizde patlıyor, hani sonradan at arabaya götür yok. Bizde bu hesapla, 3 elektrik süpürgesi, bir ütü masası, sayısız lamba, raf gibi malzemeler, hali yıkama makinesi gibi bilimum malzemeler kaldı. Eh ağlık olsun dedik geçtik elbette.

Bu işin en güzel tarafı da büyük bir temizlik olması, aman bu işler yapılırken " yarın ölecek gibi yaşamak" mottosunu hayatımın mottosu yapmaya karar verdim. O ne öyle dünya kadar pılı pırtı.Tövbeler tövbesi dedirtti bana bile.

Bu arada 20 ft.lik konteynır ile başlayan taşınma hikayemiz 40 ft.lik bir konteynırla son buldu!

Şimdi bir iki kare.
 Evin delice toplanma ve listelenme anından bir kare.
40 ftlik konteynırı gördüğümde "oha bu ne büyük şey dediğim" an!

Ve o koca konteynırdan kalan el kadar boşluk..evet evet yarın ölecek gibi yaşamalı insan!